Demokrasi kavramı, ilkçağlardan beri değişik biçimlerde uygulanmış ve her dönem yeniden yorumlanmıştır. Bugün en yaygın kabul gören tanımıyla demokrasi; halkın doğrudan ya da dolaylı olarak yönetime katıldığı, hukuka bağlı bir yönetim biçimidir. Ancak bu ideal/ülküsel tanım ile gerçeklik arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. Özellikle halkın yönetime katılımını sağlama olasılığını içeren yerel yönetimlerin ne kadar demokratik olduğu sorusu, bu uçurumun en tartışmalı yönlerinden biridir.

Modern demokrasiler genellikle halkın belirli aralıklarla temsilcilerini seçtiği temsili demokrasi modeline dayanır. Bu modelde, halk adına karar alma süreçleri seçilen bu temsilciler tarafından yürütülür. Ancak, seçimlerin tek katılım aracı olması, halkın yönetim üzerindeki etkisini büyük ölçüde sınırlar.

Seçimlerden sonra halkın yönetime etkisi azalır "çünkü köprüyü geçene, sandalyeler kapılana kadardır halkın önemi/önceliği/işlevi" ve karar alma süreçleri belirli elit toplulukların denetimine girer. İşte tam da bu nedenle, yalnızca seçimlerde değil, yönetim sürecinin tamamında halkın etkin rol almasını öngören katılımcı demokrasi modeline olan gereksinim artmaktadır.

Yerel yönetimler, demokrasinin tabana yayılması ve halkın doğrudan yönetim süreçlerine katılması için önemli bir olanak sunar. Ancak bu olanağın gerçeğe dönüşmesi için yerel yönetimlerin şeffaf, hesap verebilir ve kapsayıcı olması gerekir. Ne yazık ki, birçok ülkede yerel yönetimler merkezi yönetimin bir uzantısı gibi çalışır ve halkın doğrudan etkisini sınırlar.

Örneğin katılımcı bütçeleme, mahalle meclisleri ve halk oylamaları gibi uygulamalarla yerel yönetimler daha demokratik duruma getirilebilir. Brezilya'daki Porto Alegre modeli gibi başarılı örnekler, halkın doğrudan katılımıyla kamu kaynaklarının daha adil ve etkin yönetilebileceğini gösteriyor. Oysa ülkemizde; Kent Konseyleri gibi katılım uygulamaları genellikle simgesel/göstermelik/var desinler düzeyinde kalıyor ve gerçek anlamda karar alma süreçlerine halk etki edemiyor.

En önemlisi de demokrasinin temel ilkelerinden biri olan eşitlik; siyasal katılım ve temsile bakıldığında ne yazık ki tam olarak sağlanamıyor. Bilindiği gibi kadınların ve diğer dezavantajlı toplulukların yönetime eşit katıldığı söylenemez. Özellikle yerel yönetimlerde kadınların yeterince söz sahibi olamaması, demokrasinin tüm yurttaşları kapsayıcı olmasını engelliyor.Bu eşitsizliği gidermek için, kadınların ve marjinal toplulukların yerel yönetimlerde daha etkin yer almasını sağlayacak özel politikalar ve eşit temsili güvence altına alacak uygulamalar oluşturulmalıdır.

Geleneksel demokrasi modelleri, günümüzün karmaşık sosyal ve siyasal yapılarına tam olarak yanıt veremiyor. Bu nedenle müzakereci demokrasi, radikal demokrasi ve dijital demokrasi gibi yeni yaklaşımlar öne çıkıyor.

  • Müzakereci demokrasi, halkın farklı görüşlerini kamusal alanda tartışarak yönetim süreçlerini biçimlendirmesini savunur.

  • Radikal demokrasi, demokrasinin yalnızca uzlaşı değil, aynı anda çatışma ve farklılıkları da içermesi gerektiğini vurgular.

  • Dijital demokrasi ise, yapay zekâ ve diğer dijital teknolojiler aracılığıyla yurttaşların doğrudan yönetime katılabileceği yeni modeller sunar.

Ancak bu teknolojik dönüşüm, demokratik değerlerle uyumlu bir biçimde tasarlanmazsa yeni eşitsizlikler yaratma riski de taşır.

Acaba gerçek demokrasiye ulaşmak olanaklı mı?

Demokrasi, sürekli gelişen bir yapıya sahip olsa da, halkın yönetime gerçek anlamda katılımı sağlanmadıkça; ideal/ülküsel bir kavram olarak varlığını sürdürecektir. Yerel yönetimler, kadınların ve dezavantajlı toplulukların temsili ve yeni demokrasi modellerinin uygulanabilirliği, demokrasinin geleceği açısından kritik öneme sahiptir.

Peki, demokrasi yalnızca bir yönetim biçimi midir, yoksa halkın gerçekten yönetime katıldığı bir süreç midir?

Eğer ikinci seçeneği savunuyorsak, süregelen sistemleri düzenlemeli ve halkın daha fazla söz söyleyebildiği katılımcı uygulamaları yaşama geçirmeliyiz. Unutmayalım ki demokrasi yalnızca seçim sandığında değil, sokakta, mahallede, yerel yönetim meclislerinde var olmalıdır.

Ama halkının oylarını, umutlarını, emeklerini, beklentilerini "yalnızca kendi çıkarları için" çalıp, başka partilere götürenlerin giderek çoğaldığı bu ülkede... Biliyoruz ki tüm sözlerimiz; havanda su dövmekten öteye geçmeyecektir, dolayısıyla bu ülkede demokrasi kavramı da asla içselleştirilemeyecektir.