Değerler, yargıların somutlaşmış halidir ve değer, onu hak edenlere verilmelidir. Hak etmeyene değer veren, önce kendisine haksızlık etmiş olur. Hak etmeye ilişkin kriterler belirlenirken; hak ve adalet derken, olaya türcü yaklaşımla bakmamak gerek. Adalet, tüm olay, olgu ve varlıkları kapsamalıdır. Değerler algılar, ilişkiler ve farkındalıklar üzerinden oluşturulur. Bilinç ve kültür, bütünselliğin tamamlayıcılarıdır. Farkındalık, ayrımsız yaklaşımlara olanak sağlar. Ortak kökenden gelen ve dal-budak salan tüm varlıklar, paylaştıkları yaşamda etkileriyle doğru orantılı olarak değer kazanırlar. Bu olgu, var olmasına karşın henüz bilmediğimiz değerlerin olabileceğini gösterir. Objenin ötekilere etki ve katkıları onun değerini belirler.
Değer bir “ederliktir”. Ederlik değerin yaşama katkısının karşılığıdır. Yaşam, temel hakların güvencesi, hukukun üstünlüğü kabulleriyle gerçekleştirilecek olandır. Sıradan değer verme, özünde bir saygı duyma halidir. Eşitlerin değer algısı, kendine saygının yansımasıdır. Üstün olanlara duyulan saygı, bir minnettarlığın ve güvenin ifadesidir.
Yaşama duyulan saygı, tüm saygıların temelidir. Değer yargıları, yaşamın her alanında farklı biçimlerde oluşur. Sıradan yargılar ve onlara bağlı değer oluşumları en yaygın olandır. Her duyarlık evresinde devreye girer. Geçmişi ve geleceği öteleyerek, şimdilerde konaklar. Orta kesimde değer oluşumu, denklik temelinde gelişir. Üst düzey değer oluşumunda, saygınlık öne geçer. Aslında değer oluşumu, değer üretme süreci ile başlar. Bu oluşumun belirleyici objesi, emektir. Somut olarak mal ve hizmet üretenler, yaşam için faydalı ve gerekli olan değerleri üretirler. Emekçilerin ürettikleri değerlere el koyanlar haksız ve hukuksuz olarak değer kazanmış olurlar. Emek sermaye uzlaşısı sonucunda ortaya çıkan değerin maliyetine kullanım değeri de eklenir.
Emek ile sermaye iki ayrı cephedir. Sermaye doğası gereği farklı biçimlerde örgütlenme olanağına sahiptir. Emek kesimi ise, varlığını idame ettirebilmek için çalışmak zorunda olan kesimdir. Çalışmak zorunda olanlar, ortak çıkarları nedeniyle örgütlenmek zorundadır. Sendikal örgütler çalışanların hak ve menfaatlerini korumakla yükümlüdürler. Bunun için birleşmek ve olası çıkarlarını güvenceye almak içinde dayanışmak zorundadır. Örgütlü olmak her koşulda bir güç, güç ise değere erişmenin olmazsa olmazıdır.
Üretilen değerler yaşamın pozitif çıktılarıdır. Önemli olan, bunun farkına varabilmektir. Toplumsal farkındalık örgütlenmekle tavan yapar. Örgütlü bir sınıfsal yapı, gücü oranında yaşamdaki yerini alabilir. İnsan onuruna yaraşır bir yaşam doğrultusunda yönetime katılımın önemi yadsınamaz. Yönetime katılım yaşamın her alanından ve özellikle tabandan yola çıkarak tepeye yönelmek için gerekli olandır. Demokratik ve laik bir yaşam için buna gerek duyulur. Çünkü bunlar yaşamsal nedenler olarak büyük öneme sahiptirler.
Değerlerin farkında olmak, değer yaratabilme potansiyeline kavuşmaktır. Farkındalık bilmek temellidir. Oluşları belirleyen koşulların kavranması, benzer oluşlar için, şeyler arası karşılaştırmalara olanak sunar. Bu olgu aynı zamanda değerleme yapma olanağı tanır. Değer algısı, yaşama saygı ve güvenle yaklaşmak için gereklidir. İyilik karşılık beklenmeden yapılan şeydir. İyilik yapan obje aynı zamanda değer kazanır ve manevi olarak da kazançlı çıkar. Değer artırmanın karşılığı saygınlık ve güvendir. Bu olumlu değer artırıcı niteliklere, yaşama ilişkin temel hakların gözetilmesi de eklenir.
İnsanları en çok insanlıktan uzaklaşanlar yorar. Bunun tersi, insanlığa sahip çıkanlarca gerçekleştirilir. Güzel insanların varlığı öteki insanların yüreğini ısıtır ve yeşertir. İnsanlık vurgusu, türcü bir yaklaşım değildir; bu anlatım tüm varlıkları kapsar. Değerler olgusunu anlamlı kılan, bu kapsayıcı yaklaşımdır. Yaşamın tek kutsalı var, o da varlıklardır ama tüm varlıklar…