Nihayetinde sonunda [ve iyi ki] artık taşlar yerli yerine oturuyor.

Görmeyen gözler de artık o “taşları” görebilecek ve önüne sürülen saflardan birinde yerini alabilecek…

Kılıçtaroğlu’na;

- “Mutlak Butlan” denen o “irade” yargı makamlarınca tescillenirse partinin başına geçecek misiniz, diye sormuşlar.

Yanıt anlayana hicviye; anlamayana vecize…

Şöyle buyurmuş hazret:

- Ben partinin başına geçmezsem, kayyum atanır… Böylesi daha mı iyi?

Bizce;

- Evet, çok daha iyi!

Çünkü bu durumda atanacak kayyım hazretleri açıktan iktidarın seçtiği bir temsilci olacak…

Halk bunu böylece bilecek.

Kendi iradesinin yok sayıldığını daha iyi anlayacak.

Ama Kılıçtaroğlu al-aşağı edildiği koltuğa bu kez de yargı kararı ile yeniden oturtulunca… Bu kez örtülü bir biçimde iktidarın beğenip seçtiği bir [sanki!] CHP’li hazret, Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğuna iliştirilmiş olacak…

Halkın farkındalığının gelişmesi, uyanışın hızlanması açısından hangisi daha uygun?

Hangisi demokrasiye, cumhuriyetin temel ilkelerine ve “hak-hukuk-adalet”e daha yakın?

Bizim bu kısa yazımızın özü ve esası şu çözümden ibarettir:

- Eğer gerçekten yargıdan CHP kongresinin iptali kararı çıkacak olursa, iktidarın belirlediği bir atama-kayyım ülkenin ve halkın menfaatlerine daha uygundur?

Yoksa… Gizli bir kayyım mı?

Şu nokta da çok önemli:

Kılıçaroğlu yeniden o koltuğa oturursa, iktidar İstanbul’a bir kayyım atamamış olacak…

Bu siyasi yükten kurtulmuş olacak.

Peki ne olacak?

Yargı [sanki] adaleti yerine getirmiş ve bir önceki CHP genel başkanını göreve döndürmüş olacak!..

Lütfen bu siyasi tuzağın içinde kaybolmayalım.

Olanları bitenleri soğukkanlılıkla ve dikkatlice değerlendirelim.

Ve saflarımız sıkı tutalım; bilinçle sıvayalım.