Misafir işçilerin Türkiye’den Almanya’ya gelişinin altmışıncı yılı çeşitli etkinliklerle anılmaya devam ediliyor. İlk Nesil hikâyelerini anlatıyor. İlk defa bu nesle söz hakkı veriliyor. Oldukça geç, çoğu artık hayatta değil, hayatta olanların bir kısmı hasta. Fakat yine de çok geç sayılmaz.
Hiç konuşulmayan nesil ise ikinci nesil. Okuma yazmasını birlikte getirenler de çocuklarını büyük ana ve babada bırakarak Almanya’ya geldiler. İş yerlerini sağlam yaptıktan ve ev bulduktan sonra çocuklarını getirdiler. Bu çocuklar bir veya en fazla iki yıl ana babalarından ayrı kaldılar. Bugün bilim, spordan politikaya kadar başaranlar bu ailelerin çocukları olsa gerek. Her türlü kanun değişiminde aile çocuğunu Türkiye’ye göndermedi, çocuklarının tahsili için gayret gösterdi. Böyle ailelerin çocukları şimdi elli yaşlarında.
Bir iki yaşında bir çocuk, bir sabah uyandığında anne babası yoktu. Bu travmanın araştırılması yapılmadı. Üçüncü nesle verilen ruhsal sorun olup olmadığı konusunda da herhangi psikolojik bir rapor yok alimizde.
Yetmiş yıllarında diğer ikinci nesil çocuklar çıkarılan kanunlara göre Türkiye’ye gönderildi, geri getirildi. Bu grup çocuklara bavul çocukları dendi. Bavul gibi iki ülke arasında getirip götürüldüler. Bunlar büyük ana ve babayı, ana baba bildiler. Almanya’ya geldiklerinde yabancı bir aileye gelmiş gibi oldular. Bu nesilde tüm olumsuzluğa rağmen başaranlar kendi hikâyelerini Almanca anlatıyor ve yazıyorlar.
İkinci nesilden başaran çocuklar, şimdi kendileri ana baba Almanya da tahsilini yaptığı için Almanca dertlerini anlattılar. Öyle ki, Federal Almanya Cumhurbaşkanı 
Frank-Walter Steinmeier; sizler göç kökenli değilsiniz, Almanya göç kökenli bir ülkedir, dedi. Yeni seçilen Federal Almanya Başbakanı Olaf Scholz, bu ve sonra gelen nesillere toplumda eşit paylaşım ve katılım sözü verdi. Hayatında, geçmişinde göç hikâyesi olan insanların sayısı 27 milyonu buluyor.
İkinci nesil gençliğinde çok zorluklar çekti. Bilhassa kız çocuklarına uygulanan sıkı disiplin ve yasaklar baba kız arasında ruhsal yıkımlar yarattı. Okulda Alman arkadaşlarıyla aynı başarı beklenildi, ama onların yaşadığı daha hür yaşama, Türk kızlarına layik görülmedi. Sınıf gezilerine gönderilmedi, bir Alman arkadaşının evinde yatılı kalmasına izin verilmedi. Halbuki Türkiye’de bilhassa büyük şehirlerde sosyal yaşam durmadan değişiyordu. Aynı yaştaki kız çocukları Türkiye’de daha hür yaşıyordu. 
Türk ailelerinde çocuk eğitiminde görülen katı tutum diğer göçmen gruplarında da yaşanıyordu. Psikologlar buna göç psikolojisi diyorlar. 

Gençlerin gelişmesine sosyal ve ruhsal bakımdan engel olundu. Genç sorumluluk üstlenmeli, hata yaparak deneyimler yapabilmeli. Aile çocuğu gençlik yıllarında serbest bırakabilmeli.
Ailede karşılıklı kurallara uyulmalı. Örneğin ana baba kızının sinemaya gitmesine izin vermeli. Kız çocuğu da sinemadan sonra bir saat daha arkadaşlarıyla kalacaksa eve telefon edip, bildirmelidir.
Çoğu ikinci nesil kız çocukları, kendisi evlendikten sonra baba ile ilişkisini düzeltebildi. Babası erken vefat edenler için bu mümkün olmadı. Bu nedenle bu kuşak konuşmalı, diyor psikolog ve filozoflar. Bilhassa baba kız sorunları yaşayanlar, şimdi kendi çocuklarına ve eşlerine bunu nasıl yansıtıyorlar, yardıma ihtiyaçları var mı? Buna benzer sorular da göçün altmışı yılını anarken cevaplanmalı. 
Terapist, öğretim üyesi Maria Neophytou, çocuklar buluğ çağına gelince aileye huzursuzluk giriyor. Kurulmuş düzen değişmeye başlıyor, diyor. Ebeveynler yeni düzene ayak uyduramıyor. Bu durumda gençlerin ruh bilimcilere ihtiyacı olduğu kadar, ailelere de ruhsal yardım verilmesi gerekir. Hiç değilse üçüncü nesilde bu hassasiyet gösterilmeli.
Gencin önüne çıkan her sorun ailesi tarafından çözülürse, genç kendisi deneyim yapamaz. Gence sorumluluk verilmesi gerekir. Geri dönülmeyecek hatalardan korumalı, ama küçük hatalar yapmasına göz yummalıdır. 
En doğrusu ebeveynler, kendi gençlik yıllarını düşünüp hatırlamalı ve yaşadığı topluma uyum sağlamalıdırlar.

Ebeveynler çocuğuna iki önemli şey vermelidir, sağlam kökler ve uçacak kanatlar.     
Johann Wolfgang von Goethe


Hoşça kalın!