Okullar açıldı. Başarı baskısı çocukları nasıl eziyor ve bu konuda ne yapmalı?
Çocuklarımızı çok mu zorluyoruz? Bu karmaşık ve birçok ebeveynin cevaplamakta zorlandığı bir soru. Sebepler ve çözümler karmaşık, ama en önemli şey çocukların başarılarından daha fazla değerli olduklarını hissetmelerini sağlamaktır.
Ebeveynlik, çocukları baskı altında ezecek kadar zorlamadan başarılı olmaya teşvik etmeye çalışmak şeklinde dengeleyici bir eylem olarak düşünülebilir. Gözlem ve araştırmalar gösteriyor ki, son yıllarda ergenler endişe verici oranda kaygı ve depresyonla mücadele ediyor. Ebeveynleri de çocuklarının refahı konusunda her zamankinden daha fazla endişeli.
Gelir durumu iyi ebeveynler iyi okulları seçme imkanına ve iyi kaynaklara sahipler. Çocukları için gerekli olanı sağlayabilirler.
Yoksul ve son yıllarda yoksullaşan orta sınıf için daha düşük düzeyli eğitim ve okul seçenekleri çocuklarda ve ebeveynlerde büyük bir kaygı nedeni. "Hiçbir çocuk koşullarını seçmez, onların içine doğar" yani onların hayatlarındaki yetişkinler olarak bu konuda bir şeyler yapmak ebeveynlerin görevi.
Mevcut ekonomik ortamda çocuğuna iyi bir eğitim sağlayabilme çabasındaki ebeveynlerde (çocuğunun eğitimi için iyi imkanlar sunamama nedeniyle) "imkanlarımız asla yeterli değil"duygusu hakim. Bu durumda ebeveyn için çocuğun daha fazlasını yapmasını istemek, daha fazla ders çalışmasını beklemek, daha fazla kursa gitmesine çabalamak, kursa gidemezse evde soru bankaları ile yatıp kalkmasını istemek ve çalışmasını yeterli bulmayarak daha fazla çalışmaya zorlamak, ders başarısı olsa da “bu asla yeterli değil” duygusunu devam ettirmek gibi paranoyak durumlar ne yazık ki oluşabiliyor. Bu durum gençleri nasıl etkiliyor? Bugünlerdeki en önemli soru olarak hep akıllarda tutulmalı.
Ekonomik kriz nedeniyle artan gelir eşitsizlikleri, küreselleşme, ekonomik değişimlerin tetiklediği iş piyasasının rekabetçiliği, fırsatları yakalayamama kaygıları çoğunluğu öğrenci olan Z kuşağının gittikçe “genişleyen” sorunlarıdır. Bu ortamda öğrencilerin yaptığı şey, yurt dışına gitme gibi beklentileri içselleştirerek onları yaşamak şeklinde bir yaklaşım.
Ebeveynler başarıya aşık, çocuklarının hırs ve başarısından keyif alıyor. Çocuklarının da başarı sevincini hissetmelerini istiyorlar. Ancak, başarı isteğinin etkisinin toksik hale geldiği, tüm benlik ve değer duyguların başarılarla ölçeklendiği noktaya gelindiğinde sorunlar başlıyor. Öğrenci için “önemli olmak için başarmasının gerektiğine” inandırılması nedeniyle tüm sevgi sözleri anlamsız hale gelir. Bu başarı baskısı bugün öğrenciler tarafından her zaman, her yerde ve her yönden hissediliyor.
Öğrenciler; çocukları için en iyisini isteyen ebeveynlerden, belirli başarı standartlarına ulaşmaları için kendileri de baskı altında altında olan öğretmenlerden, okul yönetimlerinden ve hatta kurs yöneticilerinden ve arkadaş çevrelerinden gelen baskıların altındalar. Bu baskının gençler üzerindeki etkileri şimdiden ortaya çıkıyor. Yıkıcı bir yalnızlık, kaygı, depresyon... Ezilen bir nesil görüyoruz.
Buna karşın, günümüzün ebeveynleri on yıl öncesinden farklı bir gerçeklikle karşı karşıya. Borçla sarsılıyorlar, gayrimenkul alamıyorlar, kiralar yüksek olduğundan büyük şehirlerde daha iyi okullarda çocuk okutmak zor. Yani ebeveynler şu günlerde eşitsizliği daha derin hissediyorlar. Orta sınıfın yok oluşuyla beraber iş için aşırı rekabet şartlarının oluştuğu ekonomik kuşatılmışlık ortamında var olabilmek için “çocuğun başarısı” ebeveyn için sorgusuz sualsiz en önemli şey. Zor şartlarla boğuşan ebeveyn için bırakın çocuğun sorunlarını algılayabilme veya anlamayı, anlamak isteme gibi bir ortam ve böyle bir şans yok.
Ebeveynler olarak makro-ekonomik güçlerin “ekonomi temelli” etkisiyle bilinmeyen bir gelecekle ilgili korku ve endişeleri çocuklarımıza bir şekilde aktarıyoruz. Geleceği, çocuklarımız için giderek daha belirsiz, daha az garantili ve daha az güvenli hissettiğimiz için çocuklarımıza güvenlik ağları örmekle görevli olduğumuzu düşünüyoruz.
Ebeveynler, çocuklarının başarısını sağlamaktan kendilerini sorumlu hissediyorlar. Bunun sonucu olarak çocuklarının ders başarısının “iyi ebeveyn olmanın bir sonucu” olduğunu düşünüyorlar. Yani her strateji başarılı çocuk ortaya çıkarmak için.
Halbuki “önemli olan şey başarmak” diye düşündüğümüzde, yani tüm benlik ve değer duygumuzu çocuğun başarısına odakladığımız an “başarının zehirli hale geldiği andır”. Ebeveynler olarak, bu stratejiyi yeniden düşünmemiz gerekiyor.
Çocuklar için can yeleği olarak düşündüğümüz başarıya odaklanmanın onu boğan kurşun yelek haline gelmesi ve korumaya çalıştığımız çocuklarımızı boğması söz konusu. Sistem, “iyiyi” seçerken başarı sıralaması yapıyor. Yani, herkes çok çalışırsa sıralamada yine değişen bir şey olmayacak... O halde okulda, öğrencilerin çevrelerine nasıl uyum sağladıkları, kendilerini değerli ve hayatı anlamlı hissedebilmeleri için neler yapılması gerektiği gibi önemli konuları “başarıya odaklanma hırsına” kurban etmek doğru olmayacaktır.
O zaman temel soru şu: Bir ebeveyn, çocuğuna zarar verecek kadar baskı yapmadan onu yüksek bir standarta nasıl ulaştırabilir?
Deneyimlerime göre diyeceklerim şunlar; "Eleştiriyi azaltın. Sevgiye öncelik verin. Onların fikirlerine önem verin. Çocuklarınızın okul-iş başarılarından daha önemli olduklarını bilmelerini ve bunu hissetmelerini sağlamanın yollarını bulun”.