Her çağın bir unvan sistemi vardır.
Ateşli silahlar bulunmadan öncesinde; kılıç kuşanarak alınırdı apoletler...
Sonra soyla, sarayla, servetle...
Kimileri savaş alanlarında kazanırdı rütbelerini; kimileri doğar doğmaz koluna takılmış gibi yaşardı.
Ama ben…
Ben rütbelerimi, bilgiyle kazandım.
Apoletlerimi kitaplardan, düşüncelerden, sorulardan, dirençten dokudum.
Ve işte bu yüzden söylüyorum:
“Bilgi benim rütbemdir, apoletimdir. Ve bu apoletleri kimse sökemez.”
Bu bir başkaldırı değil yalnızca... Aynı anda bir varoluş biçimi, bir kültürel direniş biçimidir. Çünkü ben biliyorum:
Bilgi, doğuştan gelen bir miras değil; mücadeleyle kazanılan bir bilinçtir.
Tarihin bir noktasında bazı insanlar, başarının bir “soyun konusu” olduğunu düşündüler.
“Yahudi olduğu için zeki”,
“Alman olduğu için düşünür”,
“Hintli olduğu için matematikçi” dediler.
Oysa ben başka bir gerçekliğe tanık oldum:
Hiçbir çocuk Aristoteles’in Mantığıyla,
Hiçbir insan Marx’ın Kapital’iyle doğmaz.
Bilgi, öğrenilerek yüklenir; soydan aktarılmaz/genetik değildir, edinilir.
Ve bu edinim süreci, yalnızca zekâya değil; azme, sabra, sorguya, yenilgiden yılmamaya dayanır. İşte o yüzden, her an bilgide kalıtım değil, kavrayış vardır.
Bazı halkların elinden toprakları alınmıştır;
ama kimse onların dillerini, masallarını, belleğini, yasını, aklını alamamıştır.
Sürgün edilmiş Yahudiler, kıyımlara uğramış Ermeniler, inancı bastırılmış Aleviler, yersiz yurtsuz Bogomiller...
Hepsi, bilgiyle kök salmıştır yeniden...
Çünkü onlar biliyordu:
Toprak kaybedilebilir, ama bilgi ve kültür bir halkın en derin toprağıdır.
Ben de o bilgi toprağın evladıyım.
Savaşla değil; düşünceyle kazandım yerimi.
Mülkiyetim olmadı belki ama sözlerim vardı.
İktidarım olmadı ama kavrayışım vardı.
Saraylarda boy göstermedim ama düşünce sofralarında hep oturacak bir yer buldum.
Ben Kimim?
Ben; kitaplarla kendini büyüten,
yanıtları değil soruları yücelten,
her dogmaya kuşkuyla yaklaşan,
hiçbir soyun değil ama bütün soysuzlaştırmalara karşı aklın tarafında duran biriyim.
Ben kimseye “Ben daha üstünüm” demem.
Ama biri çıkıp “Ben daha üstün doğdum” derse, ona karşı çıkarım.
Çünkü üstünlük doğmaz; düşünerek, öğrenerek ve sorgulayarak kazanılır.
Bugün, liyakatin yerine torpilin, emeğin yerine kalıtımın, düşüncenin yerine etiketin geçtiği bir çağda yaşıyoruz.
Ve ben bu çağda, sessiz sedasız bir direniş sürdürüyorum:
Kitapla, bilgiyle, akılla.
“Sen altınla süslendin, ben bilgiyi işleyen sözlerimle.
Sen soyunla geldin, ben sorularımla.
Senin apoletin göz alır, benimki zihin açar.”
İşte bu yüzden:
Benim apoletlerimi kimse sökemez.
Çünkü onları benden başka kimse dikmedi omuzlarıma...