Zaman ayarlı beyinsiz patlatılmayı bekler!
Güvercin tedirginliği inmiştir sokaklara. Ve kentin yorgun bedeni diken üstünde;
Aymazlar ölüm satar, karartır aydınlıkları…
Aynı yönetimin farklı yüzlerini yaşamın her alanında görmek olası. Bütüne bakıldığında, parçaların yadırganır bir yanının olmadığı görülür. Bir zamanlar, vurgulu bir durum yansıtması için 3 “Y” anlatımı yeğlenmişti: Yoksulluk-Yolsuzluk-Yasaklar…Bir bütünün farklı görünümlerinden söz ediyoruz. Bunlar aynı yapının farklı yüzleri. Bir aradalık, bütünsel bir bakışla görülebiliyor. Bütünseli kavrayan birey hemen bağlantılarını da görür. Aslında bu istemsiz olgular bir siyasi tercihin kaçınılmaz sonuçlarıdır. Kamusal yarar yerine kişisel veya grupsal çıkar, hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunu koyarken; temel ve yaşamsal hakların görmezden gelinmesi(!) Genel çoğunluğun, doğanın ve öteki varlıkların yararına olmayan bu ideolojik tercihlerin uygulanması tercihi kaçınılmaz olarak 3 “Y” ile yetinemeyip, onları 5’e taşıyor.
Başa geçer sürünün aksak ve hastaları ki;
Tüm değerler itibarsızlaştırılır bir anda!
Onursuzca kazanılanlar, terbiyesizce harcanır(!)
Hoyratça tüketilir insanlığın tüm umutları!..
Aslında böyle bir yapı demokratik, çağdaş ve laik olmayan bir yapıyı yansıtıyor. Bu olguda toplumun bozulması kaçınılmazdır. Bu bozulmanın adı olumsuzluklara ve kötülüklere alışma hali, yani yozlaşmadır. Yozlaşma adil paylaşımı, fırsat eşitliğini ve liyakati ortadan kaldırır. Bu hal bir kaosu işaret eder. Her şeye karşın egemenler ele geçirdikleri olanakları korumak ve sürdürmek için yasaları çıkarlarına göre uygulamaya çalışırlar. Bunun için doğrudan rıza üretemeyecekleri için yalana başvurmak zorunda kalırlar(!) Yalanlarla, muhaliflerin etkisini kırmayı amaçlarken, kişi ve kurumları itibarsızlaştırmaya yönelirler!...
Ölmeye yatmış kent, vurgun yemiş evleriyle;
Yatar kent yıkıntılarında sokak ölüleri!
Ve suskun yetim kentin öksüz sokakları.
Ölü sokaklarda çocuklar oynayamaz ki!
Bu bataklıkta çırpınma hali, toplumun takatini tüketir. Zaten fiili olarak işsizlik artarken yığınlar üretimden kopmaya başlar. Ücretler aynı kalırken veya düşerken enflasyon tırmanmaya devam eder(!) Kamuya ait olan varlıklar yağmalanır. Özellikle yağmacı madencilik ülkenin doğasını ve kaynaklarını yağmalar. Onlar bu süreçte söylediklerinin tersini yaparak yaptıklarının tersini savunur. Aynı süreçte muhalefeti suçlar ve yağmaya karşı çıkanları vatan haini ve bozguncu olarak suçlayarak farklı biçimlerde hürriyetlerinden yoksun bırakırlar. Sistemin mağdurları, haklarını arayacak güvenilir kurumlar bulamaz ve haksız karar ve uygulamalara dur diyebilecek bir mekanizma yoktur(!)…
Kararan ufukta ülkemizin yarınları var.
Çare diye tutunduklarımızdan fışkırıyor sorunlar!
O kadar duyarsız ki, sorumlu olması gereken sorumsuzlar;
Kendi çıkarları için seferber ediliyor ülkedeki tüm olanakları!
“Hibrit rejimler, düzenli seçim hileleri yapılan, adil yönetilmeyen ve özgür olmaları engellenen ulusların maruz kaldıkları rejimler olarak tarif ediliyor. Muhalefet üzerinde baskı uygulanıyor, yaygın yolsuzluk görülüyor, medyaya ağır sansür uygulanıyor, yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılıyor.” (GÖZDE BEDELOĞLU, BİRGÜN)
Lafın özü, olaylara, olgulara kişisel çıkar penceresinden yaklaşanlar, bir biçimde bazı olanaklara kavuşunca insanlardan; çok vermelerini ve az yaşamalarını isteyebiliyorlar(!)