Kendi görüşlerimi ifade etmeden önce yapay zekanın konu ile ilgili görüşünü almak istedim:
“Yetki ve sorumluluk, bir organizasyonun işleyişinde önemli kavramlardır. İşte bu iki kavram arasındaki farklar:
Yetki: Yetki, bir kişiye verilmiş güç veya hakları ifade eder. Bu, karar verme yeteneği, emir verme hakkı veya belirli bir eylemi gerçekleştirme yetkisi olabilir. Yetki, genellikle üstlerden astlara doğru akar ve bir organizasyon içindeki hiyerarşik yapıyı yansıtır.
Sorumluluk: Sorumluluk, bir görevi başarmak için belirli kurallara uyma ve bunlara uyma eğilimi olan bir varlıktır. Sorumluluk, atanan yetkiyi korumak ve yönetmekle yükümlüdür. Üst düzey yöneticiler, astlarının sorumluluklarını takip etmeli ve gerektiğinde müdahale etmelidir”
Yetki kullanımında uyulması gereken şeyler vardır. Yetki kullanımı yasalara uygun olmalı, kurallarla ve ilkelerle çelişmemeli. Örgütlü bir toplumda yapılması gerekenler için yol ve yöntemler belirlenmiş olduğundan; İlk kez karşılaşılan bir olay için taktir hakkı yetkiliye aittir. Takdir hakkı her koşulda en az başvurulan bir yöntem olmalıdır. Yetki ve sorumluluk olmazsa olmaz bir birlikteliğin bütünleyenleridir. Birisinin tutarlı olabilmesi için, ötekinin de yeterli olması gerekir. Yetki verilen ve sağlanan bir erktir. Sorumluluk uyaranı vicdan olan ve hissedilmesi gerekendir. Duyarlı bir sorumluluk yetkinin sınırlarını belirler. Hak temelli yetkinin işlevsel olması hak ve hukuk sınırlarını gözetmesiyle ilintilidir. Yetki dıştan gelen, sorumluluk içsel bir duyarlıktır.
Yetkili sorumluluk bilinciyle hareket ettiğinde saygınlık kazanır. Bu cümlede sorumluluğun bir bilinç olduğu işaret ediliyor. Bilinç bir kültür algısının çıktısıdır; aynı zamanda bir yaşama biçimidir. Yaşama biçimi dendiği zaman sınıfsallık sorunun omurgasına oturuyor. Dolayısıyla yetki ve sorumluluğun sınıfsallık ilişkisi öne çıkıyor. Bu öne çıkış, toplumdaki öncelikleri belirliyor. Vergiyi yoksullardan alıp, zenginlerin hizmetine sunmak böyle bir tercihin sonucudur.
Geçmişten anımsadığım, devlet dairelerinde bazı dolapların üzerinde; “Yangında ilk kurtarılacak…” uyarısı vardı. Yetkili kişinin görevi, bu gibi durumlarda önceliği belirlemektir. Yaşam söz konusu olduğunda, türcü yaklaşım önceliği insanlara tanır(!) Oysa varlıkların var olma hakkı her koşulda önceliklidir. Bu hakkın tartışılması bile söz konusu olamaz! Hiçbir güç, bir varlığın varlığını sürdürmesi konusunda söz sahibi olamaz! Yaşam böyle bir yetkiyi hiçbir türe vermez ve böyle bir hak tanıyamaz! Türler arasındaki bu olumsuzluk, aynı türün sınıfları arasında hüküm sürmek ister(!)
Yardım her koşulda ihtiyacı olanlara ve onların konumlarının belirleyeceği önceliklere göre yapılmalıdır. Acile aynı anda getirilen iki hastadan birinin kolu kırık ve öteki kalp krizi geçiriyor ise, hiç kuşkusuz öncelik kalp krizi geçirenindir. Burada taktir hakkı olamaz. Güçlü biri bu gibi koşullarda öncelik almaya kalkışırsa, sorumsuzluk söz konusu olur.
Yaşam, farklılıklar üzerinden ayrıştırarak değil; benzerlikler üzerinden birleştirerek anlamlı ve güçlü kılınabilir. Yaşam, yaşanılası kılındığında, bundan tüm varlıklar yararlanır.
Ayrımcılık, henüz çaresi bulunmayan bir insanlık hastalığıdır. İnsanlığa karşı işlenen en büyük suç; “çit”, çevirme eylemi ile başlatılmıştır!
Ağaç ölüleri karşılıyor direnen yığınları…
Duyulmayan çığlıkları, görülmeyen gözyaşlarıyla!
Katliam açıktan yapılıyor kazanç uğruna;
Varlıkları yok edenler saldırıyor direnen insanlara!