Seçim sürecine girdiğimiz 2023 yılı başından bu yana daha da keskinleşen siyasi ayrışma süreci yaşıyoruz. Seçim, demokratik bir hak ve toplumun olumlu yönde gelişimi ve değişimi için bir mekanizma olarak öne çıkması gereken bir araç iken ülkemizde öyle işlemiyor. Ortam ayrıştırıcı dil kullanılarak geriliyor. 

“Ortak Yanlar Azaltılıyor”
Siyasi partiler arasında siyasi görüşlerde mesafenin arttığını görüyoruz. Asgari müşterekleri çok az veya ortak noktalar partiler tarafından özellikle azaltılıyor. Kendi seçmenini konsolide etmek amacıyla uzlaşılan ortak bir alan kalmamasına gayret ediliyor. Ortak idealler de ayrıştırıcı şekilde ele alınıyor. Örneğin ortak alan olan Milliyetçilik, “biz daha milliyetçiyiz, onlar bölücü” şeklinde söylemlerle ayrıştırma aracı olarak kullanılıyor. Ayrıca, merkezde yer aldığı düşünülen partiler, uç görüşleri savunan partiler haline dönüşebiliyor veya uçlarda yer alan hatta kriminal iddialarına maruz kalan partilerle ittifaklar kurmaktan çekinmiyorlar. 

“Milliyetçilik Yerine Biz ve Onlar”
Milliyetçilik kavramının yıpratılması pahasına yapılan ayrıştırıcı siyaseti beka meselesi olarak görmeliyiz. Bu tarz söylemler nedeniyle toplum, etnik kökeni ve sosyal kimliği esas alan ayrışmaya doğru gidebilir. Toplum yararına söylemler içermesi gereken siyaset bu amacından uzaklaşırsa sosyal gruplar arasında mesafeyi artırıcı etkisi olur. Bunun devamında toplumsal grupların  kimlik yönünden ayrışmaları, ve sosyal bölünmelerin oluşması kaçınılmaz olur. 2023 seçimlerindeki söylem anlayışı derin toplumsal yarıkların oluşması riskini arttırmıştır. “Biz” ve “ötekiler/onlar” şeklinde bir yaklaşımın ısrarla derinleştirilmesini endişeyle izliyoruz. 

“Bölünmüşlük Belirtileri”
Ülkemizde yıllardır sürdürülen kutuplaştırıcı siyaset yüzünden toplumumuzda; “biz” ve “onlar” şeklinde bölünmüşlük belirtileri görülmeye başladı. Bu belirtilerden gözlenenler şu şekilde öne çıkıyor;  diğer taraftan olarak gördüklerinden uzak durma, diyalog kurmama veya kurulan diyalogu kesme, hoşlanmama, kin, güvenmeme, etkileşimden kaçınma, sosyal medyada tartışma, sosyal medyalarında arkadaşlıktan çıkarma, kullandıkları kelimeleri kullanmama, kötü nitelemeler, sosyal mesafe koyma, ... Söylemlerden etkilenen gruplar arasında uzaklaşma arttıkça aralarındaki etkileşim azaldıkça ve aralarında sosyal mesafe artar, birbirleri hakkında olumsuz kalıp yargılar güçlenir. Bunun daha ilerisi karşı grubu tehdit olarak algılamak olarak gelişebilir ki, bunlar yönetim problemleri yaratır. 

“Birey Yok Oluyor, Düşünce Kısırlığı Başlıyor”
“Biz-onlar” politikasının diğer bir olumsuz etkisi “bireyi yok etmesidir”. Birey, dahil olduğu grubun kimliğine uyum sağlamak ister veya zorunda kalır, gruptaki kişilerin görüşlerini, davranışlarını sorgulamadan kabullenme eğilimli gösterir. Bu şekilde birey, birey olmaktan uzaklaşmaya başlar. Kişi, bir toplumsal meselede hangi yorumu yapacağını bilemez, kendine has fikir oluşturamaz. Fikirleri hangi gruba bağlı olduğuna göre şekillenir. Sonuçta, toplumda farklı meselelerde farklılaşan bireyler ve görüşler artık görülmez olur. Fikir kısırlığı başlar. Seçim sürecinde üzüntüyle bu durumu gözlüyorum; siyasi partisinin veya grubunun görüşüne körü körüne inanan ve onları savunan o kadar çok insan var ki, onların artık kendi fikirleri yok. 

“Siyasiler Sorumlu Davranmalıdırlar”
Halbuki, demokratik devlet siyasilerin söylem ve eylemleriyle güçlenebilir. Siyasiler; seçimleri kazanmak, yerlerini korumak, güç kazanmak ve taraftarlarını artırmak gibi siyasi amaçlarla söylemler geliştirebilirler. Ancak bu süreçte ayrıştırıcı değil bütünleştirici olmalıdırlar. Gruplardaki ayrışmanın gevşemesi için gruplar arası güvenin inşa edilmesi temel gerekliliktir. Bunun için siyasilerle beraber ayrıştırılan grupların üyelerinin birbirlerine karşı ön yargılarından ve kötü nitelemelerden kaçınması gerekir.

“Ayrışma, Algılanandan Daha Az Olabilir”
Bilimsel araştırmalar göstermiştir ki: “Algılanan kutuplaşma gerçek kutuplaşmadan daha fazladır” (1). Yani, ayrışma algıladığımızdan daha az olarak düşünülebilir ki bu umut vericidir. Yani , her türlü ayrıştırıcı söyleme inat; diğer gruptan komşumuza gülümseyip “günaydın, iyi/hayırlı sabahlar, nasılsın?, kolay gelsin...” dediğimiz anda her şey olumluya kolayca dönebilir.  


(1) Cennet USLU: Keskin Siyasi Kutuplaşma ve Demokratik Siyasete Olumsuz Etkileri. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 24/2 (2022) 556-581