Maliyet, herhangi bir şey için katlanılan veya harcanan değerdir. Pratikte bu işin getirisi ve götürüsü olarak ele alınabilir. İkisi arasındaki pozitif fark yarar, negatif fark ise zarardır. Bunun en tipik örneği, ülkemizdeki altın madenciliğidir. Doğamız, havamız, suyumuz, sağlığımız, canlılarımız ve ulusa ait olan, aynı zamanda gelecek kuşaklarında hakkı olan kaynaklarımız harcanıp tüketiliyor. Burada kazancımız ne diye soracağım ama, bu kadar yıkımdan sonra kazanç olabilir mi acaba? Hangi kazanç bu kayıpları yerine koyabilir ki?

Maliyet hesabı yapılırken ayrıntılar göz ardı edilmemelidir. Değerlendirmede toplam kazançla toplam kayıplar ve olası kayıplar dikkate alınmalıdır. Kimi zaman sadece kazançları görüp kayıpları dikkate almamak kadar bu işten kimlerin kazançlı çıktığı da önemlidir. Örneğin, yağmacı madencilikte yabancı yağmacı ile onun yerli işbirlikçisi kazanır. İstihdama katkıdan söz edilebilir ama, emekçilerin asgari ücretle çalıştırıldıkları ve işin sürekli olmayışı da dikkate alınması gerekenlerden biridir. En önemli sorulardan biri ise, girişimciler ne kazanıyor, çalıştırılanlar ne kazanıyor? Aynı süreçte cevaplanması gereken temel soru ise, ülkemiz ne kazanıyor?

Tam ve doyurucu yanıtlar bulamadığım bir alan. Basından izleyebildiğim kadarıyla, işletme sahiplerinin beyanları üzerinden yüzde üç gibi bir rakamdan söz ediliyor. Birinci konu, bu koşullarda madencilik yapılmamalıdır. Sorunsuz olarak maden çıkarabilecek düzeye gelmeyi başardığımız gün ihtiyaç duyduğumuz madencilik yapılmalı ve sıfır zarar hedeflenmelidir. İkincisi eğer kaynak kullanma zorunluluğu var ise, girişimcinin harcamalarıyla birlikte yasal getiri oranında kâr payı verilmelidir. Yani sivri ucu üzerinde konumlandırılan piramit, tabanı üzerine oturtularak getirinin büyük bölümü ülkenin olmalıdır. Bu koşullarda madenciliğe devam ederlerse madenler çıkarılmalıdır. Bu süreçte en üst değerlerden kurumlar ve gelir vergisi alınmalıdır. En önemlisi ise, maden çıkarma işlemi bittikten sonra, doğa eski konumuna döndürülmelidir. Her yönüyle yaşam olanakları sağlanmalıdır!...

Gelelim sığınmacı sorununa. Olaya kazananların gözü ile bakarsak, kaybedenleri görmezden gelmiş oluruz. Sığınmacı olayında kazananlar bir avuç azınlık, kaybeden ise toplumdur.  Özellikle bu ülkede kıt kaynakların sığınmacılar ile paylaşıldığı unutulmamalıdır.

Kaçak sığınmacı çalıştıranlar kazanırken, SGK pirim gelirlerini kaybeder ve daha çok hazine desteği gerekir. Bu destek yükü de vatandaşlarımızın sırtına biner. Emeklilere kaynak yok gerekçesi ile açlık sınırının altında kalan ücretler reva görülür (!) Emeğin ulusal gelirden aldığı pay düşer. Ucuz işgücü emeğin gelirini ve örgütlenmesini olumsuz yönde etkiler. Bu olumsuzluklar yaşamın her alanını etkiler. Emeğin aldığı pay düşerken, fiyatlar kontrolsüz biçimde artmaya başlar. Tükettiklerimizin tamamına yakınını dışarıdan ve dövizle aldığımız için, dış satıma konu olan ürünlerimizin değeri düşer. Daha çok çalışarak daha az tüketir duruma geliriz. Pahalılığın yanı sıra işsizlikte artar. Bu barınma, korunma ve güvenlik sorunlarının artmasına neden olur. Kira artışları bu olumsuzluğun sonuçlarından biridir. Ülke nüfusuna nüfusun yüzde on beş eklediğimizde, katlanılması gereken külfetin maliyetini hangi ekonomist tam olarak hesapladı?

Sağlık sorununun sağlıksız hale getirilmesi yetmezmiş gibi, sığınmacılara sağlanan ayrıcalıklı öncelikler; ülkenin gerçek sahiplerini üzer ve kırar(!) Tabir caiz ise, ülkenin öz evlatları kendi ülkelerinde mülteci konumuna düşürülmüş olur(!)

Ülkenin demografik yapısının bozulması özünde bir beka sorunudur. Bizdeki nüfus artışı gerilerken, yaklaşık olarak bizim dört katımız olan bir artış söz konusudur(!) Bu gidişle çeyrek asır sonra örgütlü yapılara dönüşecek olan bu kesimler, ülke yönetiminde söz sahibi olabilirler. Özellikle sınırda bulunan şehirlerimizde istenmeyen gelişmeler olabilir. Böyle bir olumsuz gelişmenin maliyetini kim, nasıl belirleyecektir?

Eğitimde kaliteyi düşürmeleri yetmiyormuş gibi, sığınmacı çocuklarına okullara girişte, yurt sorununun çözümünde burs sorununda tanınan ayrıcalıklar, ülkenin gerçek sahiplerini kırmakta ve yaralamaktadır.  Ekonomistim diyenler bu gerçekleri dikkate alarak kazanç ve kayıpları karşılaştırmalıdırlar. Ekonomistlerin çok iyi bildikleri bir şeyi söyleyeyim; “Kötü para iyi parayı kovar!” Kültür düzeyi düşük olan sığınmacıların, yeterli görülemeyecek kültürel yapımızı olumsuz yönde etkileyeceği kesindir(!) Ülkemize ve cumhuriyetimize, onun gerçek değerini bilmeyenler değer biçemez! Hele ki, bu işten bir biçimde kazanç sağlayanlar hiç konuşmamalıdır!...