Türkiye'de demokrasi denince akla ilk gelen nedir? Sandık mı? Yok canım, daha neler! Çünkü bizde sandık, olsa olsa beş yılda bir açılır kapanır. Bizde çok daha değerli olan: koltuk. Çünkü koltuğu kapanın, bir daha kalkmaya hiç niyeti yoktur. Yerel yönetimde de durum genel yönetimdekinden hiç farklı değildir. Örneğin Kent Konseyi Başkanlığı, 5393 sayılı yasanın 76. maddesine göre gönüllü bir görev olmasına karşın, uygulamada sanki 'ömür boyu vekillik' kıvamında bir makamdır.
Oysa 5393 sayılı Belediye Yasası açıkça der ki: "Kent Konseyi, halkın katılım mekanizmasıdır." Yönetmeliğini açıyorsun: "Genel Kurul seçer." Evet yasanın sayfalarında öyle yazıyor. Peki, uygulamada neler oluyor? Belediye başkanı "Benim adamım olsun" dedi mi, Genel Kurul ne derse desin, o koltuk başka hiç kimseye yar olmaz. Bir de bakarsın, 'katılımcı demokrasi' adı altında bir başkan yıllarca oturmuş, oturmakla kalmamış; belediyeden proje, temsil, danışmanlık ödeneği akıtılmış. Kuşkusuz yasal olarak maaş bağlayamazsın ama dolaylı yoldan bağlarsın. Kime ne?
İşin ironisi de şurada: Kent Konseyi Başkanı memur değildir, sözde gönüllüdür. Ama bir bakarsın başkandan önce halk gider, başkan kalır. Kentli gelir geçer, fikir gelir geçer, sandık gelir geçer; başkan hep oradadır. Hani çok bilinen bir söz vardır ilkçağlardan beri söylenegelen "Her şey değişir, değişmeyen tek şey değişimin kendisidir." İşte bizim ülkemizde de tek değişmeyen Kent Konseyi Başkanları'dır.
Amerika'daki Durum: Gerçek Katılım Nasıl İşler?
Hep "Amerika şöyle, Amerika böyle" diye sorgular, irdeler, eleştirir, tartışırız ya; haydi yine Amerika'da bu bağlamda neler oluyor, bir bakalım.
ABD'de belediye meclisleri doğrudan halk tarafından seçilir. Üstelik sık sık seçim olur. En fazla iki dönem, hadi bilemedin üç. Kimse sonsuza kadar meclis üyesi kalamaz. New York gibi kentlerde her mahallede Community Board'lar (Topluluk Kurulları) vardır. Bunlar, bizim Kent Konseyi'ne benzer. Ücret mi? Yok. Başkan mı? Kendi aralarından seçerler. Koltuk hırsı mı? Olmaz, çünkü oraya koltuk için değil, fikir için / düşünce için gidilir.
New York City Charter'da (Kent Tüzüğü) açıkça yazar: "Board başkanlığı gönüllülük esaslıdır." Borough başkanı (bizdeki kaymakam/vali karışımı bir pozisyon) atama yapar, üyeler arasından başkan çıkar. Harcırah, temsil gideri, proje parası mı? Unutun. Orada "katkı" vardır, "kadro"
Türkiye'ye Dönüş: Neden Katılımcı Demokrasi Gelişmiyor?
Şimdi Türkiye'ye geri dönelim. Yönetmelikte maaş yok. İyi de uygulama başka... Proje bazlı işler, temsili ağırlama ödenekleri, bilmem ne danışmanlığı… Böylece başkana örtülü maaş bağlanır. Yetmezmiş gibi "Genel Kurul seçer" koşulu da uygulamada "Belediye başkanı seçer"e dönüşür. Bir başka anlatımla, hep aynı zat-ı muhteremler, neredeyse ömür boyu kadrolu Kent Konseyi Başkanları'dır.
Sonra "katılımcı demokrasi niye gelişmiyor?" diye bıkmadan sorgularız. Nasıl gelişsin ki? Bir kişi hem konuşur hem karar verir, hem onaylar hem uygular. Kürsüyü başkana emanet edince de, halkın sesine hiç sıra gelmez.
Gerçek Katılım İçin Ne Olması Gerekir?
Kent Konseyi'nin gerçek bir katılım mekanizması olabilmesi için şunlar şarttır:
-
Süre Sınırı: ABD örneği ortada. Görev süreleri iki dönemle sınırlandırılmalı.
-
Şeffaf Bütçe: Kent Konseyi Başkanı'na maaş yoksa, dolaylı kaynak da olmamalı. Temsil giderleri halk için harcanmalı, koltuk için değil.
-
Gerçek Seçim: Belediye başkanının gölgesinden kurtarılmalı. Bağımsız genel kurul, çoğul adaylar, açık oy ve açık sayım esas olmalı.
-
Gönüllülük Esası: İyi örnek New York. Gönüllü temelli çalışılmalı, düşünceler sunulmalı ve çıkar beklenmemeli.
Peki Kim Korkar Katılımcı Demokrasiden?
Bazıları için halkın sesi, kendi sesinden daha gür çıkarsa korku başlar. Bu yüzden katılım mekanizmalarını işlevsiz bırakmak yerel yöneticilerin işine gelir. Başkan koltuğu hiç boş kalmasın diye "kadrolu gönüllü" icat edilir, adeta bir arpalık gibi tahsis edilen başkanlık uygulaması getirilir. Bu duruma da bal gibi yalancı gönüllü katılım denir.
Sonuç olarak; Kent Konseyi dediğin, halkın kürsüsü olmalı, kadrolu başkanın makamı değil. Konsey dediğin; başkanı besleyen değil, halkı konuşturan olmalı... Çünkü Belediye bütçesi, halkın sesini büyütmek için var; koltuğu korumak için değil.
ABD New York'ta Community Board'lar nasıl işliyorsa, bizde de o mantık olmalı: gönüllülük, süre kısıtı, şeffaflık. Yoksa bu ülke; sonsuz başkanlar mezarlığına döner. Koltuk konuşur, kürsü susar.
Hadi bakalım, şimdi sıra sende ey kentli!
Koltukları değil, kürsüyü sahiplen. Başkanları değil, düşünceleri alkışla. Kentli olarak sen de kentine ilişkin düşüncelerini açıkla!
Sakın unutma: Demokrasi, koltukta oturanı değil; ayakta durup konuşanı yaşatır.