Diyebiliriz ki dijital çağda beden, yalnızca ten değil; bir imaj rejiminin tuvalidir.

Bir reklam panosunda ya da Instagram sayfasında gördüğümüz "güzellik", gerçekten var olan bir bedeni mi temsil eder? Yoksa yalnızca algoritmaların öngördüğü, estetik cerrahların çizdiği, filtrelerin cilaladığı bir temsili beden midir o?

Jean Baudrillard’ın simülakr tanımı burada tekrar yankılanır: “Aslının yerine geçen bir görüntü, ama artık aslı bile olmayan bir görüntü.”
Kadın bedeninin bugünkü temsili, tam da budur; doğallığın taklidi, duygunun makyajlı versiyonu, arzunun optimize edilmiş simülasyonu.

Günümüzdeki genel geçer değer yargısı: Plastik Dişilik ya da Simülakr Tenin Kadını

Silikon, botoks, dolgu… Estetik müdahalelerle beden, artık bir kendilik olmaktan çıkar; bir proje, bir ürün, bir gösteri nesnesi olur. Estetikle çizilmiş dudaklar, makineye tanıtılmış ideal oranlar, "3D vücut modellemesi" hizmetleri… Hepsi, gerçeğin sahneden çekildiği bir dünyada, sahteye duyulan arzunun görsel anatomisini kurar.

Dünlerde beden; yaşamın, emeğin, doğumun ve ölümün izlerini taşıyan bir gerçekliğin öyküsüydü. Şimdi ise bu öykünün yerine bir filtre geçmiştir ve o filtre, yalnızca görüntüyü değil, kimliği de ezer.

Judith Butler ve Performans: Bedenin Gösteri Alanına Dönüşmesi

Feminist düşünür Judith Butler’ın “toplumsal cinsiyet performansı” kuramı, bu düzlemde düşündürücüdür. Butler’a göre kadınlık, biyolojik bir veri değil, tekrar eden toplumsal eylemlerin ürünüdür. Öyleyse bugünün kadını, kim için "kadın gibi" davranır?

Yanıt oldukça açık : Algoritmalar için.

Kadın bedeni; sosyal medyada beğeni, erişim ve görünürlük algoritmalarınca seçilecek, öne çıkarılacak nitelikte yeniden biçimlenir. Beden artık beden değil, veri dostu bir arayüzdür. Kadınlık, ışıltılı bir filtrede duran anlık bir performansa indirgenir.

Naomi Wolf’un “Güzellik Miti”: Yeni Diktatörlük

Günümüzün feminist medya eleştirmenlerinden Naomi Wolf, The Beauty Myth (Güzellik Miti) adlı eserinde şöyle der:

“Kadınlara artık zincir değil, güzellik normları dayatılıyor. Bu da aynı oranda baskıcı.”

Simülasyon çağında bu normlar, artık yalnızca moda dergilerinden değil, sosyal medya algoritmalarından gelir. “Trend olan burun ucu”, “2025 çene hattı” gibi kavramlar, gerçek bedeni yeniden biçimlendiren dijital kalıplardır.
Kadın, kendi bedeninin izleyicisi durumuna gelir. Aynada değil, ekranda var olmayı arzular.

Sonuç: Silikonlu Dilber Değil, Etli Canlı İnsan

Bütün bu temsil krizinin ortasında, kadının gerçek bedeni; yaşlanabilen, terleyebilen, acı duyabilen o canlı beden tümden silinir. Geride kalan yalnızca simülakr tenidir. Ama bu ten, hissedemez. Sarılamaz. Üşümez.

Ve işte bu yüzden, reklam duyurularındaki iştah açıcı bir hamburgerin ideal görüntüsüyle hamburgercide ya da eve gelen paket servisten çıkan bayat, ezik, soğuk ve lezzetsiz gerçek durumu arasındaki fark neyse; bir Instagram güzeliyle bir kadının gülümsemesi arasındaki fark da odur. Gerçek, kusurludur ama yaşam oradadır.

Simülasyon ise pürüzsüzdür ama yalnızlıktan yapılmıştır.

Siz sizin olun; kanlı, canlı ve heyecanlı ya da yaşlı, kırışık, solgun ama gerçek tenlerinizle; bedenlerinizle mutlu olun, dijital çağın algoritmalarının ve acımasız vahşi kapitalizmin tüketim kalıplarının elinde oyuncak olmayın.