Sosyal medyadan bir alıntıyla yazıma başlamak istiyorum:
“Ey yurdum insanı!
Mafyaya inandınız,
Hırsıza inandınız,
Dinciye inandınız,
Ahlaksıza inandınız,
Adaletsize inandınız,
Faşiste inandınız da
Bir tek devrimcilere inanmadınız.
Halbuki, tek doğru söyleyenler onlardı.”
Özünde inanmak yaşamsal bir gerekliliktir. Bireylerin yeterliğe erişebilmesi, noksanlarını tamamlamasıyla olanaklıdır. Yetmezliğini bir biçimde tamamlayan birey kendisini güvenlikte, huzurlu ve üretken olarak görme şansını yakalar. Kendine yetebilmek, azımsanabilecek bir özellik değildir. Bu olgu yaşamı ve yaşamları yaşanır kılma potansiyeli taşır. Doğrulara inanan bireyler her koşulda güçlü ve sorun çözebilme yeteneğine sahip olurlar. Bu nedenle doğruya, iyiye ve güzele inanan nitelikli bireyler olurlar. Uzlaşmacı, hoş görülü, yaratıcı ve saygın insanlar olarak itibar görürler.
İnanmak, güvene gerek duyuran bir gerekliliktir. Güven gerçeklerle ilintilidir. Gerçek doğru olan ve olması gerekendir. İşte bu noktada bütün görev inanan insanlara düşmektedir. Birey, neye, nasıl ve niçin inandığını sorgulamalıdır. Çünkü inanmak, yanılgıların ve aldatılmaların eşiğidir. Bu noktada en yanıltıcı kaynak inançlarla ilgilidir. İnancın aracıları, kendi çıkarlarından hareket ederken en kolay olarak, inanmaya hazır olanları aldatırlar.
İnanmak toplumsal dalgaların oluşmasına neden olur. Dalgalar özünü korumaktan uzaktır. Çıkarcı aracılar, kendi çıkarlarını güvenceye alan yüklemeler yaparlar. Burada görev, inanma ihtiyacı içinde olanlara düşer. Her birey neye, nasıl ve niçin inandığını irdelemelidir. Burada anlatımın sürdürülebilmesi için, inanan insanların hurafelerden sakınması gerektiği vurgulanmalıdır. Önemli düşün adamlarımızdan Melih Cevdet Anday’a bir dilek olarak, dinin hurafelerden ayıklanması gerektiği iletildiğinde şu yanıtı verir: “Neyi ayıklıyorsunuz, zaten dinin hepsi de hurafe.” Der. İnanç eleştirilmez, soruşturulmaz ve araştırılmaz bir konumda duruyor. Bu dokunulmazlık zırhı nedeniyle, çıkarcılar köşe başlarını tutarak; kendi istem ve beklentilerini, bilinmezlik denklemine dahil ediverirler. Bundan sonra saçma sapan şeyler gündeme gelir. Yaratan adına olmadık fetvalar üretilir. Dini en çok kullananlar ruhbanlardır. Hiçbir şey üretmeyip, inanç aracılığıyla yaşamlarını sürdüren tüketiciler, sonuçları itibarıyla inananların sırtından varlıklarını sürdürürler. Aynı süreçte, egemenlerin çıkarlarını da güvenceye alırlar. Kendi yararları ile egemenlerin çıkarlarını kaynaştırarak inanma ihtiyacı içinde olan nihai tüketicilere iletirler. Bütün bunlar olabilir şeyler olarak gözüküyor. Bu normal dışı şeyi normalleştiren; eğitimsiz, kültürsüz ve kendine yetmez kişilerin sistem eliyle yaratılmasıdır. Kendine yetmezler, yetmezliklerini tamamlamaya yöneldiklerinde, kaçınılmaz biçimde çıkarcıların tuzaklarına düşerler(!) Oysa inanmak ne aldanmak ne de aldatılmaktır!
Sorunlu bir inanma süreci yaşanıyor. Gerçekliğine bakılmaksızın, sadece söyleyene göre tavır alınıyor. Bu yanlış tavır alışları medyanın çoğunluğu onaylayarak inananları yanıltmış oluyor. Bazı vatandaşlar, söylenenlerin yanlış olduğunu bilmelerine rağmen, konumları nedeniyle yanlışa inanmış gibi gözükmeyi yeğliyorlar. Geçmişte haberlerin doğruluğuna kanıt olması açısından; “Gazete yazdı…” denirdi veya “radyo söyledi” denirdi…
Artık inanmak gereklilik üzerinden değil, konum ve koşullara göre tavır almayı gerektirmektedir. “Gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar.” Söyleminin tanığı oluyoruz. İnanmak ile din arasında bir ilişki var. Din sadece inanılan şeylerin bir kısmıdır. Burada sorunlu olan, tüm sorunları din üzerinden tanımlamaktır. İşte tamda bu noktada laiklik devreye girer. İnanmayı bir özgürlük alanı olarak tanımlar ve güvenceye alır.
İnsanlar için sakıncalı olabilecek inanma biçimi; görmeden, bilmeden ve anlamadan inanmaktır. Bu tekil bir davranış gibi görülse de toplumdaki yayılma olasılığı gerçekleri ve geleceği tehdit eder. O zamanda toplum içinden çürümeye başlar! İnanç cehalet çıkmazına sapınca, bilgi bile onun karşısında çaresiz kalır! İnsanlığı felç eden, cehalet ile ihanettir! Hayra çalışmayan kafalar şerrin ortağı olur!