Üstümüze gelirken saldılar postal seslerini,
Linç edildi uykularımız gecelerce.
Tek sesli yığınlar yaratmak uğruna,
Kirlettiler yaşamın tüm renklerini!
Korkunç biçimde kazanıp, hakaret boyutunda harcıyorlar(!) İşsizleri, yoksulları ve yardım ihtiyacı içinde olanları dikkate almadan ve eze eze ve acımasızca harcıyorlar. Böyle bir harcama ancak yağma ortamlarında olabilir.
Eğitim ve öğretimi (liyakati) görmezden gelip, paranın egemenliği ile; onurla bağdaşmayan, ahlakla uyuşmayan davranışlarını pervasızca sergiliyorlar! Dahası doktor dövebilme ayrıcalığından söz edebiliyorlar(!) Kariyer yoksunluklarını, kariyer sahibi olanlara zulmederek tatmin olmaya çalışıyorlar!
Para yetersiz ve yeteneksiz olanların noksanlarını tamamlayan veya görülmez kılan bir araca dönüştürülüyor. Para yerinde ve zamanında harcandığı zaman sorun çözer. İhtiyaçların karşılanması yaşama ilişkin sorunların çözülmesidir. Farklı bir biçimde ifade edilirse; sorunsuz yaşamayı sağlayan araçtır para. Para alın teri ile onurluca kazanıldığında değerli ve anlamlı olur. “Helal para” deyimi bu nedenle kullanılır. Helal para hak edilmiş olan paradır. Helal para kazanan birey onu yerinde ve zamanında harcayınca mutlu olur.
Ürkütülmüş tay gibiydi ayrılıklar,
Başıboş bırakınca karanlıklarını;
Vurgun yedi körpe filizlerle güller;
Biz yalnız yakalandık her zaman!...
Hiç kuşkusuz, “harcamak” sadece para harcamak değildir. Yaşam deneyimleriyle değerlendirilen her şey bir değerdir. Bu değerler haksız, hukuksuz, adaletsiz bir biçimde harcanabilir. Bu noktada ulusa ait olan değerlere bakmak gerekir. Üretim birimleri, limanlar, madenler yabancıların kontrolüne geçtiğinde bir ulus harcanmış denebilir. Burada ülkenin değil, işbirlikçi bir avuç insanın kazanmasını sağlayan işlem ve düzenlemelerde bir harcamadır! TÜİK fiyat artışlarını belirlemede en yetkili olan bir kurumdur. Emekçilerin alacakları maaşlar için o belirlemeler temel alınır. Bir kurum görevini tam olarak yapmaz ise, yanlı davranmış olur. Emeğe karşı ve sermayeden yana davranış hiçbir kuruma yakışmaz!
Ses yoktu yüreklerde korkunun sesinden başka…
Ölümler gündelik alışılmış ve korkunçtu!
Yıllarca sürgünler yaşadık kendi yurdumuzda,
Aramızda dolaşan aldatılmış kanlı bir barışla!
Yaşam süreci içinde bazı çok değerli insanların harcandığına veya harcanmak istendiğine tanık oluruz. Genellikle toplumlardaki üstün zekalı bireyler %2 veya %3 mertebesindedir. Ve genellikle harcanmak istenen bireylerde bunlardır. Nazım Hikmet en tipik örneklerden biridir. Üstelik bu sadece bize özgü değil, öteki ülkelerde de yaşanmaktadır. Lorca kurşuna dizilmiştir faşistler tarafından. Viktor Jara, özgürlük şarkılarını gitar eşliğinde söylemesin diye parmakları kırılmış ve işkenceyle öldürülmüştür. Pinoşe’in kanlı faşistlerince. Özgürlükten yana olan sanatçılar ve düşünürler ancak sürgünlerde yaşamlarını sürdürebilmişlerdir. Aziz Nesin Sivas’ta yakılmak istenmiştir. Görüldüğü gibi insanlık için çok değerli olan insanlar kurulu düzenin egemenlerince yok edilmek istenmişlerdir. Şunu söylemek olası; “harcamak” bir sınıfsal tercihtir. Yığınsal harcamalarda sınıfsallık belirleyicidir. Özellikle demokratik olmayan toplumlarda değerli insanları harcama çabası hak ve hukuk tanımaz(!) Bizim askerlik olgusunu çok iyi anlatan bir türkümüz var, der ki; “Zenginimiz bedel öder, askerimiz fakirdendir!” Genellikle toplumlarda insan harcayanlar zenginler ve erk kullananlardır. Emekçilerin bilinçli ve mücadeleci önderleri, harcanacakların ön sırasında yer alır(!) Aynı şekilde, muhalefet önderleri de topun ağzındadır!
Yıkımı yıkımlar kovalıyor ve düşüyoruz!
En kötü geçmişi bile arar hallerdeyken;
Yoksulluk fışkırıyor işsizlikten, büyüyor açlık!
Köreliyor algılar, kopuyoruz gerçeklikten!