Bu yolu yokluk, bu fiyat artışları…
Ve insan yaşamının ucuzlatılması, Geleceğini gördüklerimizdendi!
Şimdi daha kötüye gideceğini gördüğümüz gibi!
Toplumsal tepkileri, amacına uygun biçimde kanalize edemeyenler, iktidar olamayacağı gibi, muhalefet bile olamaz! Cehaletin her türlüsü zararlıdır fakat, örgütlü cehalet en tehlikeli olandır. Bu en tehlikeli durum karşısındaki öteki büyük tehlike de örgütsüz olmaktır!
CHP bir kadro partisidir. Yıldızı parlayanların vitrinde yer aldığı bir yapılanma. 1950’den beri tek başına iktidar olamamış bir parti. Bu partinin hızla kitle partisine dönüştürülmesi gerekiyor. Delege ağalığı yerini partili üyelere bırakmalıdır.
Eğer partiyi yöneten kadro, partiyi iktidara taşıyamıyorsa; kaçınılmaz olan bir değişikliği gerçekleştirmesi gerektiğini görmelidir. Çıkışın, en etkin biçimde yatay örgütlülüğü gerçekleştirmekten geçtiği algılanarak yaşama geçirilmelidir. Yani iktidarsızlık sorununu kadro değil, partiye sahip çıkma olanaklarına kavuşturulacak olan “halk” kazandıracaktır.
İşte o zaman halkın gücü ile buluşan parti, cumhuriyetin kazanımlarını (kendisine ait olanları) koruyabilir hale gelecektir. Ayrıca içinde bulunduğumuz koşullar, kazanmak için gereken her olanağı sunmaktadır. Kendisine sunulanları almamazlık yapmanın anlam ve gereği yok!
Halkın gücü, “ne olacaksa olsun” noktasında ortaya çıkar. Yani kanatlar, uçurumun kıyısında peydahlanır! Şimdi halkın gücüne gerek duyulan halleri bir görelim:
-Yasa tanımazlıklara dur demek, anayasayı yok saymaya ve hukuksuzluklara dur demek için,
-İşsizliği ve pahalılığı bilerek ve isteyerek artıranlara dur diyerek; kendilerine tanınan yetkileri iptal etmek için, -Eğitimi ve sağlığı paralı hale getirerek, yığınların temel haklarını ellerinden alanları durdurmak için, -Adaletsiz paylaşımda ısrar edenleri, bu tutumlarından vazgeçirmek için, -Halka ait olan üretim tesislerini, yerli ve yabancı yandaşlara peşkeş çekenlerden kurtulmak için, -Maden alanları dahil, ülke varlıklarını yabancılara ve onlarla birlik olanlara; halkın rızası olmaksızın verenleri engellemek için, -Sığınmacıların elini kolunu sallayarak ülkemize girmesine engel olmayanlara engel olmak için!
İnsanlar normal yaşamlarını sürdürmekte zorlanınca; “Yeter artık!” diyerek tepkilerini gösterirler. Bu sadece bir çığlık değil, öfkeli bir çığlıktır. İnsanların öfkeli çığlıkları, yönetenlere yönelen bir uyarıdır. Normal koşullarda “Yeter artık!” noktası, tek tek yanan ateşler gibidir. Ekonomik, sosyal ve siyasi koşullar yaşam alanını daraltınca, bu çığlıklar yığın sallaşmaya başlar. Bu istemler sağlıklı bir siyasi önderlik ister. Siyasi partilerin temel görevi budur. Yasaların, kurum ve kuralların gerektirdiği biçimde, aynı zamanda bazı fırsatçılara fırsat tanımadan çözümler üretmek gerekir. Denetim ve kontrol, olası yıkıcılıkları engelleyecek en etkili ve gerekli olan yoldur.
“Yeter!” deme önceliği ve ayrıcalığı, muhalefetin öncelikli haklarındandır. Ancak, muhalefet gerektiği zaman ve gerektiği gibi çözümler önermez ve kitleleri sorunlarıyla baş başa bırakırlarsa, o zaman muhalefete de yeter denir! Eğer muhalefette olmasına karşın, iktidarın değirmenine su taşıyan muhalefet olursa, ona da yeter denir.
İktidar her yönetimde vardır, muhalefet sadece demokratik yönetimlerde olur! Demokratik olmayan ve demokratiklikten uzaklaşan yönetimlere iktidar olma olanağı tanınmamalıdır!
Bu istem, beklenti ve davranış, özgür bireylerin yadsınamaz ve yok sayılamaz temel haklarındandır!
Kuytulardan sökün ettiğinde karanlıklar,
Çözüldü içimizde gözleri gecenin.
Yıkılan aydınlıklar çöktü başımıza,
Ve içimiz de dışımız gibi silme zindan!...