Gereksiz, yararsız ve hatta zararlı olanların gitmesi istenebilir. Toplumların medyan değerlerinde zararsız ve yararsızların yer aldığını görmek olası. Bu çoğunluk genellikle yöneten azınlığın güdümündedir. Onların istediği şeyleri yaparlar. Bunlar özgün düşüncesi olmayanlardır. Bu nedenle düşünmek bir farklılık ve aynı zamanda da ayrıcalıktır. Toplumların değişim ve dönüşümlerini sağlayanlar bu kesimden gelen insanlardır. Bu insanlar genellikle kurulu düzenlerin aksaklıklarını gören ve dillendiren kişilerdir. Bu özellikleri nedeniyle bu kişiler muhaliftirler. Muhalif duruşları sadece kendi çıkarları için değil, toplum ve ülke yararına olan şeyler için dillendirdikleri istemlerdir. Bu gibi kişiler yurtsever olarak tanımlanır.
Sosyal medyada okuduğum bir istem vardı. Yaklaşık olarak şöyle diyordu: “Bu solcular çok iyi insanlar, bir de solcu olmasalar(!)…” Oysa onların iyi olmalarının nedeni solcu olmalarıdır. Çünkü solcular kendilerini değil öncelikle ülkelerini ve toplumun yararını düşünürler. Sadece bu kadarda değil, doğayı ve öteki varlıklarla birlikte ülke kaynaklarının korunup kollanmasını isterler. Bir adım daha ileriye giderek, dünya insanlık ailesinin yararlarını isterler. Tüm ayrımcılıklara karşı çıkarlar. Bu özellikleri taşıyan insanlar din, dil, ırk, cins ve tür ayrımcılığı yapmayan insanlardır. Duygudaşlıkları gelişmiş, farkındalıkları yüksek ve öngöre bilirlikleri olan duyarlı insanlardır. Aslında ben bu insani meziyetleri sıralarken dolaylı olarak Yılmaz Güney’i anlatmış oldum. Aynı kapsamda Nazım Hikmetin olduğunu biliyoruz. Faşist darbeler yapıldığında birçok insanımız olmak ya da olmamak açmazında ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardır. İşte Yılmaz Güney’in gidişi de böyledir.
ÖYLECE ÇEKİP GİTTİ !..
O yiğit bir insandı ki; sapına kadar,
Her şeyi ve hep ötekiler için istedi!
İnsanca yaşamın kavgasında diyordu ki;
Bozkırları yeşile mahkûm edin müebbede,
Ve tutuklayın cümle acıları sonsuza dek.
Olmadı işte, düşleri gerçekleşsin istemediler.
Yasalarıyla, acımasızca vardılar üstüne…
Üstüne en belalı kalleşlikleriyle!
Kaçmak yaşamanın kaçınılmazı olunca,
Artık çaresiz, ardına bakmadan gidecekti!
Geride kalsın istemediklerini koydu valizine.
Topladı köşe-bucakta kalan solmamış düşlerini.
Özenle katlayıp anılarını bir bir…
Ve seyrine doyamadığı gün batımlarını,
Ve gök mavisini, deniz mavisini…
Karanfilin kokusunu, gülüşünü nar çiçeğinin!
Sevdaları unutmadı ha…bir de dostluğu.
Ve eski sevdalarından arda kalanları da…
Aldı kanserini, bir de kendisinin olan ülserini.
Düşmanlıkları, kahpelikleri ve iki yüzlülükleri;
Yargıları ve hükümlerin kesinleşmişini de…
Kısacası ne bulduysa kötülükler adına,
Hepsini buruşturup attı çöp sepetine!
Son kez okşadı yüreğiyle güllerin renklerini,
Topladı dökülüp saçılan ayrılık bakışlarını.
Çekti valizinin fermuarını, kapadı kapısını;
Ve öylece, dönüp hiç ardına bakmadan,
Açtı kapıları, kapadı kapıları ve çekip gitti!..
FERHAN ERCAN.