İnsanın umut dünyası yılsonlarına doğru hareketlilik kazanır. Cari yıl içerisinde yapamadıklarını ertesi yıla bırakmanın rahatlığını yaşar. İster yerelde olsun ister dünya ölçeğinde,  insanlar bazı beklentilerini sonraki yıla öteler. Böylece herkes geleceğin umut dünyasından parçalar koparmaya çalışır. Belki de yaşama sevincinin bir parçasıdır, bu durum. Ancak gelişmelerin çok ani ve hızlı olması beklentileri de esnekleştiriyor. Çünkü belirsizlikler dünyası artık daha karışık ve karmaşık.
 

Dünya;  iki önemli sacayağı üzerinden 2025’e giriyor. Birincisi yapay zekâ, diğeri siyaset- bölgesel savaşlar. Yapay zekâ gerçeği Birleşmiş Milletleri etkilemiş olacak ki 2025 yılını “Kuantum Bilim ve Teknoloji Yılı”  olarak belirledi. Artık kaçınılmaz olarak yapay zekâ ve onun türevleri hayatımıza daha çok sirayet edecektir. Teknoloji daha fazla hayatımıza girecek, alışılmış yaşam pratiklerinin paradigmaları farklı versiyonlara bürünecek. Bu da dünya genelinde aklımıza gelmeyen yeni teknolojik kolaylıklarla bizi tanıştıracaktır. Bazı sorunları beraberinde getireceği gibi...
 

Diğeri ise siyaset,  savaş ilişkisi. Bu iki kavram o kadar birbiriyle ilintilidir ki, ülkeyi yönetenlerin aldıkları kararlar toplumların geleceğini belirliyor. Rusya ve İsrail bunun bariz örnekleri.  Bunlara eşlik edecek yeni bir aktör daha geliyor, dünyaya yön veren makro politikaların başat isimlerinden Trump ocak ayında yeni imajıyla sahaya çıkıyor. Söylemlerine bakılırsa Amerika’nın birçok dengesini yeniden tanzim edecek. Konu ile ilgili The Ekonomist Genel Yayın Yönetmeni Beddoes, 2025 yılına girilirken bazı sorular soruyor. Trump, dünyanın en büyük ekonomisi ABD korumacılığına keskin bir dönüş yaparsa ne olur?  Ya da ikili çıkara dayalı bir dış politikanın ittifaklardan daha iyi olduğuna karar verirse? Dünya eskisine göre daha mı güvensiz mi olacak? Bu soruların ne kadarı cevap bulabilecek zaman gösterecek. Amerika korumacılığına alışmış ülkeler nasıl bir strateji izleyecekler sorusu ise bir yerde duruyor. Zücaciye dükkânına bu sefer daha çılgınca gireceğinin işaretlerini veren Trump, bilinmezliklerle dolu bir sürecin fitilini ateşleyebilir. İkinci döneminde daha agresif politikalar izleyeceğinin işaretlerini verse de eski çılgınlıkları yapmayacağı şeklinde analizler de yapılıyor. Çünkü devletin çalışma mekanizmasını daha iyi biliyor şeklinde yorumlar var.  Amerika’nın dünyaya yön verme politikaları çeşitli coğrafyalarda nasıl bir değişikliğe yol açacağını 20 Ocak’tan sonra daha net göreceğiz. İsrail-Filistin savaşı, Suriye’nin durumu, Rusya-Ukrayna savaşı, Asya'daki gümrük vergileri ve Güney Çin Deniz’indeki sorunlar… Diğer taraftan Avrupa'nın içinde bulunduğu çıkmazlar. Teknolojide Amerika ve Çin’in gerisinde kalan bu kıta ülkelerinin geleneksel Avrupa otomotiv sanayisinin Çin karşısındaki rekabetini kaybetme endişesi. (Elektrik araçlarda kaybettiler bile…) Afrika’daki karışıklıklar ve Sudan iç savaşı. Güney Amerika’daki müzmin sorunlar. Arjantin’de yeni yönetim ekonomik alanda önemli başarı gösterse de kıtanın diğer sorunları bir yerde duruyor.

Dünya çok kutuplu bir sürece girerken geleceğe dair kaygılar bilinen bir durumu gün yüzüne çıkarıyor. Yabancı düşmanlığı ve otokratik politikalar. Kendi içinde demokrasiyi uygulamayan Çin- Rusya- İran- Kuzey Kore yeni süreçte Batı’nın paktlarını zayıflatmalarına Amerika ne kadar kolaylaştırıcı rol oynayacak zaman gösterecek. Zaten sorunlu olan NATO, Birleşmiş Milletler ve Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü gibi oluşumlar Trumpla birlikte daha da amaçlarından uzaklaşacak gibi görünüyor. Bu da yenidünya düzeninde bölgesel güçleri konsolide edebilir. İyi mi olur, kötü mü olur? Şimdilik muamma bir durum. 

Küresel ölçekte yükselen milliyetçilik, despotik yönetimler, yabancı düşmanlığı, göçler, doğum oranındaki düşmeler, yapay zekânın getireceği yenidünya düzeni, işsizlik, silahlanma yarışı, çevre sorunları, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, uzay çalışmaları, iklim değişiklikleri ve sağlıklı gıdaya ulaşma gibi sıkıntılarla boğuşan bir dünya ile karşı karşıyayız.

Tüm bunlar bizi neden ilgilendiriyor diyemeyiz Dünyanın bir parçası olmak günümüzde daha da önem kazanmıştır. Dünya coğrafyasında irili ufaklı sorunlar bile başka ülkeleri etkileyebiliyor. Hele ülkemiz gibi sorunların kavşağında yer alan bir coğrafyada iseniz işiniz daha zor. Batı ve Orta Doğu coğrafyası arasında olmanın avantaj ve dezavantajlarıyla daha çok yüzleşebiliyorsunuz. Bu nedenle daha dikkatli kararlar almak zorundasınız.
İşte dünyada olup bitenler ve bunların 2025’e ötelenen olumlu ve olumsuzlukları insanlık adına yeni bir süreci başlatacağı kaçınılmazdır. Süreç nasıl ve nereye evrilir bilemem ama bilinmezliklerin gölgesinde 2025’e gireceğimizi söyleyebilirim.

Yeni yılın beklentileri karşılaması umuduyla herkesin yeni yılını kutlar sağlıklı nice yıllar dilerim.