“Siyasi ve askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler kalıcı olamaz.”
— Mustafa Kemal Atatürk, İzmir İktisat Kongresi, 1923
Asıl Kurtuluş Savaşı Nerede Başladı?
1923'te silahlar susmuştu ama kalemler, düşünceler, hesaplar-kitaplar yeni yeni konuşmaya başlıyordu. Lozan masasında kanla çizilen sınırların arkasında bir başka zaferin gerekliliği dillendiriliyordu: ekonomik kurtuluş... Mustafa Kemal Paşa’nın, İzmir İktisat Kongresi’nde yaptığı konuşmalar bugün bile yalnızca bir hatıra, bir anı değil, henüz tamamlanmamış bir görevin parçası gibi duruyor önümüzde...
Kongre'nin amacı, yalnızca sanayileşmek değildi. Temel konu; Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığını, siyasal bağımsızlığın eşleniği durumuna getirmekti. Çünkü biliniyordu ki ekonomik olarak dışa bağımlı bir devletin iç siyaseti de dışarıdan biçimlendirilir.
“Denize Döktüğünü Dövizle Çağırmak” Ne Demektir?
Bugün sosyal medyada sıkça paylaşılan ve Atatürk’e atfedilen şu söz, her ne kadar tam olarak onun sözleri olmasa da, derin bir tarihsel ve ideolojik uyarı taşır:
“Asıl kurtuluş mücadelesi şimdi başlamıştır. Kısa zamanda kendimize idare eder hâle gelmezsek, denize döktüğümüz düşmanları, parası için ülkemize getirmeye çalışırsınız.”
Bu sözler, ulusalcılığı söylemle değil, ekonomik tutarlılıkla ölçen bir yaklaşımı temsil eder. Bir ulus, düşmanını denize dökse de, onun parasıyla yaşamak zorundaysa; gerçekte zafer/utku sandığı şey bir oyalamadır.
Bugünün Türkiye’sinde yabancı sermayeye yalvaran, kamu ihalelerini küresel tekellere açan, tarımı ve sanayiyi bitirip yapı işkoluna ve ülkede üretmek yerine dışarıdan alıma bel bağlayan ekonomi politikaları, bu sözdeki ironiyi doğrular niteliktedir.
Bugün Meclis'te konuşan bir siyasetçiden, 1923 ruhunu taşıyan kaç kişi kaldı? Kurtuluş Savaşı’nın geçmişini kutsayanlar, neden Atatürk'ün ekonomi görüşünden, yaklaşımından bu kadar uzağa düştüler?
-
Şeker fabrikaları özelleştirildi.
-
Tarımsal destekler azaltıldı, çiftçi ithal buğdaya mecbur edildi.
-
Sanayi yatırımları durdu, yerli üretici Çin ve ABD ürünleri karşısında eridi.
Atatürk’ün "iktisat bağımsızlığını" bir "ikinci cephe" gibi görmesine karşılık, bugün Türkiye'nin ekonomisi, neredeyse her yıl yeni bir IMF rüzgârına, sıcak para umuduna ve dış kaynak beklentisine göre yön değiştiriyor.
Bugün millîlik (ulusalcılık), yerli otomobil üretmekle ya da ulusal marşı stadyumda yüksek sesle okumakla ölçülmez. Gerçek ulusalcılık, ithalat (dış alım) faturasını düşüren, dış borçları azaltan, üretim odaklı sanayi politikalarıyla olur.
Atatürk'ün çizdiği bu rota, bugünkü siyasetin gündeminde ya hiç yok ya da seçim afişlerine sıkıştırılmış bir söylemden öteye geçmiyor. Oysa bağımsızlık; sınırları haritada değil, ekonomik kararları kimlerin aldığı masalarda belirlenir.
Atatürk, Türkiye’yi bir askeri zaferden çıkarıp ekonomik dirilişe taşımak için İzmir İktisat Kongresi’ni düzenledi. Bugün ise bazıları, kurtuluşu yeniden dış borçta, yeniden ithalatta (dış alımda), yeniden sıcak parada arıyor.
“Asıl kurtuluş mücadelesi şimdi başlamıştır” diyordu O... Ama biz bugün, ne yazık ki O'nun başladığı yerden çok uzağa düşmüş durumdayız.