Bir zamanlar, iklim krizinin baş sorumlusu olarak sıkça sığır eti gösterildi. Bilimsel veriler bu uyarıyı destekliyordu: büyükbaş hayvanlar metan gazı salar ve metan, karbondioksite kıyasla 80 kat daha güçlü bir sera gazıdır. Hayvancılık sektörü bir bakıma ormansızlaşmaya ve aşır ı su tüketimine neden olur.
Ancak bu bilgiler, geniş kitlelere ulaşmak için çoğunlukla basitleştirildi ve karikatürize edildi: "Burger yiyorsun = Dünyayı öldürüyorsun." Sanki sorun yalnızca menü seçimimizmiş gibi.
Bu yaklaşım, temelde "iklim günahkârlığını" bireyselleştirmenin bir yoluydu. Kapitalist düzenin yarattığı devasa ekolojik bozulma, bireysel seçimlere indirgendi. Tıpkı bugünkü "karbon ayak izini hesapla" uygulamaları gibi...
Peki, gözden kaçırılan (ya da bilerek görmezden gelinen) gerçek suçlular kimlerdi?
-
Fosil yakıt şirketleri
-
Madencilik ve inşaat lobileri
-
Endüstriyel tarım politikaları
-
Neoliberal kalkınma hedefleri
Çok açık bir biçimde söylemek gerekirse, suçlu burger köftesi değil; burgeri küresel zincirlerle pazarlayan ekonomik sistemdi.
Ormanlar mı, köfteler mi, yoksa hepimiz mi yanlıştayız?
Bugün Avrupa Birliği; ormanlarının karbon emme kapasitesinin düşmesinden dolayı alarma geçiyor. Dün metan gazı üreten sığırlar suçlanıyordu. Yarın belki elektrikli araç bataryalarını üreten maden şirketlerinin işlemlerinden dolayı ortaya çıkan olumsuz dışsallıkları konuşacağız.
Ama henüz yeterince konuşmadığımız gerçek şu: Kapitalist büyüme mantığı ve sınırsız tüketim kültürü, tüm bu krizlerin gerçek zeminidir. Köfteler, ağaçlar, bataryalar, inekler… Hepsi yalnızca birer semptom, bir belirti... Gerçek hastalık, gerçek sayrılık, gerçek sorun; insanların sonsuz büyüme üzerine kurulu doymak bilmeyen ekonomik düşleri, hırsları.
Öyleyse ne yapmalıyız?
-
İklim suçunu bireyselleştiren söylemleri sorgulayalım. "Burger yeme, uçakla gitme, pet şişe alma" gibi öneriler, ancak sistemik bir değişimle anlamlı duruma gelebilir.
-
Yanlış hedef saptırmalardan kaçınalım. Ormanlar, sığırlar, veganlık… Bunlar çözümün parçaları olabilir, ancak ikame edici çareler değildir.
-
Doğayı değil, sistemi dönüştürelim. "Köfte suçluysa, onu üreten sistem ne kadar masum?" diye soralım.
Dolayısıyla, tek tek bireyleri suçlamak yerine, ekonomik düzeni, yalnızca kendi parasal çıkarlarını düşünen, doğayı ve toplumu umursamayan şirketleri, çıkar gruplarını ve lobileri uyarmalıyız. Dünya ve doğa, tüm canlıların yaşam alanıdır; her canlının bu dünyada, bu doğada yaşam hakkı vardır. Yaşam hakkımızı elimizden almak isteyenlere karşı durmalıyız.