31Ağustos 2025 günlü gazetelerde yer alan duyumlara göre; Endonezya Devlet Başkanı Prabowo Subianto, milletvekilleri maaşlarına karşı düzenlenen gösterilerde, bir polis aracının çarptığı motosiklet sürücüsünün ölümünün ardından başlayan protestolar nedeniyle Çin ziyaretini erteleme kararı aldı.
Bu olaylar nedeniyle Endonezya yanıyor.
Yalnızca sokakları değil; Endonezya'nın vicdanı, umudu, adaleti ve gençliğinin canı tutuşuyor. Bir ulusun temsilcileri maaşlarına zam yaparken, o ulusun çocukları yoksullukla boğuşuyor. Ve o çocuklardan biri, 21 yaşındaki motosikletli Affan Kurniawan, bir polis aracının altında eziliyor.
Ve sonrasında; yalnızca motor ezilmedi, halkın sabrı da ezildi. Sokağa dökülen öfke, bir ölümün ardından yükselmedi; yıllardır biriken açlığın, dışlanmışlığın ve görmezden gelinmişliğin çığlığıydı bu. Affan bir simgeye dönüştü. Çünkü...
Aç insan; inançlarını bile yer.
Halkını aç bırakan yönetimler; elbet bir gün bunun karşılığını öder.
Yaşamsal deneyimlerimizden yazımıza dökülen bu sözler; yalnızca Endonezya’da değil, dünyanın dört bir yanında geçerlidir. Açlık yalnızca mideyle ilgili değildir. Adalete, temsile, özgürlüğe, merhamete duyulan açlık; eninde, sonunda suskunluğu parçalayan öfkeye dönüşür bir gün...
Bugün Endonezya Devlet Başkanı Çin’e gitmiyor. Gidemez. Çünkü ülkesi alev, alev... Çünkü hiçbir diplomatik zirve, halkın ayağa kalktığı bir anda “daha önemli” değildir. Milletvekillerinin evleri yağmalanıyor. Yabancı büyükelçilikler uyarı yayımlıyor; ülkede bulunan yurttaşlarını uyarıyor.
Bu görüntüler bize tanıdık mı geliyor?
Elbette geliyor. Çünkü aynı filmin fragmanını pek çok kez izledik dünyanın pek çok köşesinde, geçmişte kendi ülkemizde bile... Milletvekillerinin ayrıcalıklı dünyasında lüksün ve kayıtsızlığın hüküm sürdüğü, halkın ise geçim derdinde boğulduğu senaryolar bize de yabancı değil. Açlık, uzak diyarlarda değil; tam burnumuzun ucunda geziniyor.
Ve bizler, televizyon yansılarından izlediğimiz her isyanın, her gözyaşının ve her alevin, bir gün bizim sokağımıza da uğrayabileceğini bilerek yaşıyoruz.
Halkına sırtını dönen her yönetim, gerçekte kendi sonunu hazırlar. Bu kural, ne Endonezya için ne de Türkiye için istisna değildir. Çünkü halk, bir süreliğine unutsa da, uğradığı haksızlıklar bağlamında "neden olan kim varsa" onları kesinlikle bağışlamaz
Endonezya'da Affan Kurniawan adlı genç ne yazık ki yok, yaşamıyor. Ama adı, bir halkın uyanışına yazıldı.
Ve bizler, öfke ve başkaldırıyla yazılan bu öyküden kendi satırlarımızı okumayı bilirsek; belki de bir gün, yalnızca oylarımızla değil, vicdanımızla da yönetime katılmayı öğreniriz. Hakça, eşitçe, adilce; ulusal kaynaklarımızı paylaşmayı öğreniriz.