(Kadınlar üzerinden Ortaçağ zihniyeti ittifakı)

Küche (Mutfak)

Kinder (Çocuklar)

Kirche (Kilise)

Ortaçağ Avrupa’sında Kilise, kadınları 3K’ya hapsetmişti. (Küche-mutfak), (Kinder-çocuklar), (Kirche- kilise)

Kilise; kadınlara mutfakta yemek pişirmek, çocuk doğurmak ve bakmak, eşine hizmet etmek ve kiliseye gitmek görevlerini vermişti… Süreç içinde Aydınlanma  –reform ve Rönesans- hareketleri ile birlikte Avrupalı kadınlar 3K anlayışına karşı durarak “çocuk da doğururum, kariyer de yaparım, bu kilisenin bileceği bir iş değil” diyerek kiliseye karşı bir mücadelenin içinde olmuşlardır.

***

Osmanlı döneminde de kadının adı yoktu. Aynen Ortaçağ Avrupa’sının 3K zihniyeti Osmanlı’da kadınlarımız üzerinden devam ediyordu. Kadınların okumasına yazmasına, memur olup çalışmasına gerek yoktu. Kadın evinde yemeğini pişirecek, çocuk doğuracak ve bakacak, eşinin sözünden dışarı çıkmayacak. Eşinin boş ol demesiyle kaderine boyun eğecek ya da üzerine kuma gelmesine razı olacaktı. Tüm bunlar hakkında dinsel icazetler ve yorumlar da Şeyhülislamlar tarafından hazırdı zaten…

***

Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı zihniyetinin bu çağdışı anlayışını çok iyi görmüştü:

"Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başında bir bez, peştamal veya buna benzer bir şeyler asarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya yere oturarak yumulurlar. Bu tavrın manası neye delalet eder? Medeni bir milletin anası, bir milletin kızı için bu garip şekiller, bu vahşi vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi lazımdır".

*

1925 yılında İnebolu gezisinde Atatürk, örtünen kadınlarla ilgili olarak şunları söylüyor:
"Onlar yüzlerini cihana göstersinler ve gözleri ile cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak hiçbir şey yoktur. Önemli olarak şunu ihtar edeyim ki, bu halin muhafazasında inat ve taassup, hepimizi en az kurbanlık koyun olmak istidadından kurtaramaz…"
***
Kurtuluş Savaşımız sonrasında Cumhuriyetimizin kurulmasıyla ve Atatürk devrimleriyle birlikte çağdaş kadın hakları kucağına düşen kadınlarımız, ne yazık ki süreç içinde din bezirgânlarının kıskacından kurtulamadıklarından bu hakları geliştiremedikleri gibi hakları gittikçe geriye de gitmiştir...

Düşünün ki; Avrupa ülkelerinin çoğunda Kadınlara seçme seçilme hakkı verilmemişken;

Atatürk’ümüzün Cumhuriyet Devrimleriyle birlikte TBMM’ye sunulan Kadınlara seçme ve seçilme hakkı kanunu 5 Aralık 1934'te Mecliste görüşülmüş. Yapılan oylamada, 317 üyeli Meclis'te, oylamaya katılan 258 milletvekilinin tamamının oyuyla değişiklik önerisi kabul edilmişti. Anayasanın 10. ve 11. Maddeleri değiştirilerek her kadına 22 yaşında seçme, 30 yaşında seçilme hakkı verilmişti.

Örnek olması açısından, Yunanistan’da Kadınlara seçme ve seçilme hakkının ancak 1952 yılında verildiğini de bu arada belirtelim… 

***

ÇAĞDAŞ KADIN HAKLARINA KARŞI, SİYASİ İTTİFAK BİRLİKTELİĞİ…

Ülkemizin geleceği açısından çok önemli bir seçime gidiyoruz.

Seçimler, ittifak partilerinin yarıştığı bir seçim olacak…

Bu ittifaklar, Millet, Cumhur ve Emek ve Özgürlük ittifaklarından oluşuyor.

Taliban anlayışıyla bir sorunu olmadığını söyleyenlerin, Hizbullah bağlantılı olduğu söylenen Hüda- Par ile de bir sorunlarının olmadığı anlaşılıyor. Diğer yandan Yeniden Refah Partisinin de kadınlara yönelik çağdaş anlamdaki 6284 sayılı kanunun değiştirilme şartıyla ittifaka girme isteği kabul görmüş gibidir… Bu arada, 6284’ün kaldırılmasına AKP içinden bazı kadın milletvekillerinin de karşı olduğunu  belirtelim…

Bu durum, Cumhur ittifakının çağdaş kadın haklarına karşı bir ittifak siyasetinde birleştikleri anlamını da taşıyor…

Ha bu arada 6284 sayılı kanun genel hatlarıyla şiddetin failini önleyen, şiddete maruz kalan kadın ve çocukları koruyup destekleyen, faili cezalandıran ve şiddeti izleyen bir teorik altyapıya dayanıyor…

Kanun, fiziksel şiddetin yanı sıra, ekonomik, psikolojik, cinsel şiddet gibi farklı şiddet türlerini de kapsamaktadır.

Kanunun yasalaşma süreci özellikle Türkiye'deki kadın hareketinin mücadelesi ve AİHM’nin Türkiye aleyhine verdiği kararların sonucunda hızlandırılarak yasallaştırılmıştı...

***

Düşünün ki nüfusumuzun yarısı kadınlardan oluşurken Siyasette, Mecliste temsil edilme oranları ancak %17dir. Dünyamızdaki 192 ülke arasında ise 117. sıradayız. Bu oranla Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin de gerisindeyiz… İsveç ve Finlandiya temsil konusunda % 47’lere ulaşırken, Bakan sayısında da %50 üzerinde temsil edilirken; bizdeki durum içler acısı…

***

Bu seçim,  çağdaş kadın haklarının geliştirilmesine karşı duruş sergileyerek ittifak oluşturan siyasi anlayışlara; özellikle kadınlar başta olmak üzere tüm seçmenlerin oylarıyla dur diyeceği bir seçim olmalı…

Bu seçim, kadınların önde olduğu bir seçim olmalı…

Bu seçim kadınların,  çocukta doğururum, kariyerde yaparım, siyasette yaparım, sanatla da uğraşırım dediği bir seçim olmalı… Bu seçim kadınların, siyasal İslam bana karışamaz, benim üzerimden siyaset yapamaz dediği bir seçim olmalı.  Bu seçim, kadınların benim çağdaş haklarım üzerinden kimse bir ittifak kurarak pazarlık yapamaz diye haykırarak oyunu kullandığı bir seçim olmalı…

3K…

Görüşmek üzere…