AKBELEN ORMANLARI, İKİZDERE KÖYLÜLERİ, İĞDE AĞACI, YÜRÜYEN KÖŞK ve AKP
“Ağaç, çiçek ve yeşillik medeniyet demektir. Yeşil görmeyen gözler, renk zevkinden mahrumdur.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk
*
"Ağaçsız orman ve ağaçsız toprak vatan değildir. Eğer vatan denen şey kupkuru dallardan, taşlardan, ekilmemiş alanlardan, çıplak ovalardan, kentlerden, köylerden oluşmuş olsaydı onun zindandan hiçbir farkı olmazdı" Gazi Mustafa Atatürk
***
Afet İnan; "Çankaya köşkünden meclis binasına giderken o günün Ankara'sında bir tek iğde ağacı vardı", diye yazıyor. Atatürk, onun önünden geçerken selam verirmiş. Neden böyle yaptığı sorulunca: 'O, yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin, soluduğum havanın bir neferi. En az öbür neferler kadar bunun da selama hakkı var.' Bir gün bir de bakıyor, ağaç kesilmiş. Yolu genişletmek için kesmişler. 'Yahu', diyor, 'bana sorsaydınız o ağacı kurtaracak yol bulurdum." Sonra dayanamıyor, arabaya biniyor, sürücüyle arkadaşının önünde, hüngür hüngür ağlıyor.
***
Atatürk’ün doğa sevgisi “Yürüyen Köşk’te “ de kendisini gösteriyor… Yürüyen Köşk’ün kısaca öyküsü şöyle: Köşkün yanında çok büyük bir ulu çınar vardı… Bu çınarın büyük dalları iyice köşke yaslanmaya başlamıştı… Atatürk, köşkteyken yaşlı bir bahçıvan’ın çınarın dallarını kesmeye çalıştığını görüyor ve hemen olaya el koyuyor… Çınar kesilmeyecek, gerekirse köşk kaydırılacak diyor… Uygulanması çok imkânsız gibi görünen bu isteği, Türk Mühendisleri, köşkün temeline girerek ve altına raylar yerleştirilerek köşkü 4 metre 80 santim kaydırıyorlar… Böylece çınar ağacı kesilmekten kurtuluyor…
Bu ve buna benzer örnekler, Atatürk’ün doğaya, çevreye ne kadar duyarlı olduğunu gösteriyor… Atatürk, tarihimizi çok iyi biliyordu… Orta Asya’dan göç nedenlerimizin en başında o bölgede orman alanlarının yok olması, çölleşmenin başlamış olmasıdır…
***
Halkımız; deresini, ormanını, doğal bitki örtüsünü, su kaynaklarını, denizini, dağını taşını AKP İktidarının doğa katliamına karşı korur hale gelmiştir.
Eskiden Devlet, bu saydığımız kaynakları halka karşı korurken; AKP İktidarı ile birlikte, bu anlayış tersine çevrilmiş. Halk şimdi bu kaynakları AKP iktidarına karşı koruma mücadelesi veriyor.
***
Gerek DİDİM DERNEĞİMİZLE, GEREK arkadaş gruplarımızla çok kez gittim, AKBELEN Ormanlarını korumak için nöbet tutan İKİZKÖYLÜLERE ve Çevrecilere destek vermek için…
Açmış kollarını İkizköylü yaşlı bir kadın kucaklıyor çam ağacını çocuğunu kucaklar gibi…
Ve diğer İkizköylü bir kadın bakıyor, kesilen orman ağaçlarına, çocukluğunun geçtiği alanlara, çöle dönmüş alanlarda dolaşan kamyonlara, iş makinelerine bakıyor ve bir ağıt tutturuyor beddualar edercesine…
***
Anayasamızın 56. maddesi; “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”Der.
Der ama Anayasayı dinleyen kim… Önemli olan, para eden ne varsa hepsini paraya çevirmek. Sağlıkmış, sağlıklı çevreymiş, ormanmış, dereymiş, çevre kirliliğiymiş mevcut iktidar anlayışının pek umurunda değil…
Biz buna belirli bir zihniyetin bu yöndeki iktidar anlayışı da diyebiliriz.
Mevcut iktidarın arka bahçesi konumundaki tarikatların- cemaatlerin- bir çevre anlayışı var mı? Çevre sorunu yaratan girişimlere karşı bir tepkilerini eylemlerini gören var mı? Tarihsel süreçlerinde, düşünce altyapılarında böyle bir süreç var mı? İşin içine Tanrıyı da katarak Çevre kirliliğinin doğanın fıtratında olduğuna, doğanın süreç içinde kendisini yenileyeceği anlayışına mı sahipler. Kaderci bir anlayışla Tanrıyı da bu anlayışlarına ortak etmenin rahatlığını mı yaşıyorlar… Yoksa doğayı ganimetleri için Tanrının bir mükâfatı olarak görerek bir talanın içinde ya da ortağı durumunda mı oluyorlar…
***
Mevcut iktidarın süreç içinde doğamıza çok büyük zarar verdiğini herkes görüyor ve biliyor… Topraklarımız, ormanlarımız, akarsularımız, derelerimiz denizlerimiz uluslararası düzeyde bir talanın içinde…
Ülkemiz gitgide çölleşiyor… Su kaynaklarımız gitgide azalıyor. Tüm bunlar uzun vadede ekonomimizi de iyece dibe vurduracak… Sayısal verilere bakıldığı zaman bir örnek olsun diye veriyorum. Güncellenen AB, verilerinde de görüldüğü gibi, ülkemiz orman- yeşil alan- yönünden fakirdir… Avrupa ülkelerinin ortalamasının ancak yarısı kadardır.(AB ortalaması % 30 iken, bizde % 15 )
Düşünün ki kömür çıkarmak için toprağın üstündeki zeytinlik alanlar kesiliyor. Zeytinlik alanların kömürden daha değerli olduğu bilinmiyor veya biliniyor da işlerine öyle geliyor…(Bu arada sağlıklı bir yağ olan zeytinyağının litresinin 200TL’yi aştığını da bu arada belirtelim.
***
Atatürk’ümüzün ilk işi Ankara’nın bozkırını yeşillendirmek olmuştur. Atatürk Orman çiftliği bunun en önemli bir örneğidir… Ne yaptı mevcut siyasi iktidar bu yeşil alanlara göz dikerek, çoğu yeri başta saray olmak üzere beton yığınına çevirdi…
Gördüğünüz gibi her şey bir zihniyet sorunu… Bu zihniyetten kurtulmadıkça ülkemiz bir çöl olmaktan, Avrupa’nın çöplüğü olmaktan kurtulamaz…
***
Betonu çok seven siyasi iktidar, süreç içinde kentlerimizi yeşillikten yoksun birer beton yığınına çevirdi.
Gezi parkının yıkılıp yerine beton duvarların dikilmesine ülkemizin duyarlı insanları çevrecileri büyük bir tepki göstererek bu gibi davranışların karşısında olduklarını tarihi süreç içinde gösterdiler…
AKP hükümeti, “Gezi Parkı direnişinden” ders almamışa benziyor… Şimdi de yüz yılların emeği ormanlarımız(Akciğerlerimiz) Akbelen- İkizköy- de olduğu gibi kömür çıkarmak için talan edilircesine yangından mal kaçırırcasına İkizköylüler’in gözyaşlarına aldırmadan sökülüp atılıyor…
***
Yüreğimiz yanıyor, akciğerlerimiz sökülüp atılırken…
Atalarımız “Yaş kesen baş keser” demiş ama “atayı” dinleyen kim…
Aklımızla, kalbimizle, her türlü maddi-manevi desteğimizle Akbelen direnişçilerinin yanındayız…