Yoksulluk adaletsiz paylaşımla birlikte birden çok istenmeyen durumun aynı zamanda etkili olması halidir. Burada genel yoksulluğu söylemiyoruz. Paylaşım adaletsizliği nedeniyle, gelir dağılımındaki uçurumlardan söz etmek istiyoruz. Nüfusun %1’i ülke gelirinin yaklaşık olarak yarısına sahip olduğunda vurgulamak istediğimiz dengesiz durum ortaya çıkıyor. Bu durum, yönetenlerin bilerek ve isteyerek uygulamış oldukları temel politikalarla ilgilidir. Bilinçli olarak ve yasalara aykırı kanunlar güvencesinde uygulanan politikalardır. Yasalar güvencesinde akdedilen bir sözleşmenin tarafların hak ve menfaatlerini aynı duyarlıkla koruması gerekir. Ama fiili olarak bu böyle olmuyor. Bir taraf haksız kazanç sahibi olurken, karşı taraf sürekli olarak zarar ediyor. Zafer Havaalanı için hedeften sapma % 98’dir. Öteki projelerde de benzer durumlar söz konusu. Bu süreç kesinlikle yoksulluğun temel nedenidir. Haksız olarak kazananlar, hukuksuz bir biçimde kaybetmelere neden olmaktadır. Kaçınılmaz olarak insanlar okuyamaz, okuyanlar iş bulamaz oluyor. Sağlığa erişim zorlaşıyor, barınma sorunları ortaya çıkıyor: “DİSK/ GENEL-İş’in yoksulluk raporu: DİSK-Genel-İş Emek Araştırma Dairesi (EMAR) mayıs ayı "Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk" raporunu yayımladı; raporunda yoksullaşmanın arttığı ve derinleştiğine dikkat çekildi.
Genel İş | DİSK/Genel İş Sendikası'nın resmi internet sitesinde yer alan bilgiye göre, son dönemde ekonomik krizle birlikte enflasyondaki sürekli artış, çalışanların insanca çalışma ve yaşama koşullarını olumsuz etkiliyor. Giderek yükselen enflasyon satın alma gücünü azaltarak temel ihtiyaçların karşılanmasını zorlaştırıyor ve ekonomik belirsizlikler derinleşiyor. Bu durum, geçim sıkıntısı çeken ailelerin sayısının artmasına, yoksulluğun ve borçlanmanın derinleşmesine ve toplumda sosyal dengenin ve adaletin bozulmasına neden oluyor. Bu raporda; hayatın her alanında hissedilen ekonomik kriz ile oluşan gelir dağılımı eşitsizlikleri ve artan yoksulluk güncel veriler ışığında değerlendirildi.
Raporda öne çıkan başlıklar şu şekilde:
· Türkiye, "Kişi Başına Düşen Milli Gelirin" En Düşük Olduğu Ülkelerin Başında Gelmektedir!
· Türkiye’de Gelir Dağılımı Eşitsizliği Derinleşti!
· Türkiye, En Düşük Asgari Ücrete Sahip 3. Avrupa Ülkesi!
· Emeğin Kaybettiğini, Sermaye Alıyor!
· Türkiye’de Her 10 Kişiden 2’si Yoksul! Son Bir Yılda 190 Bine Yakın Kişi Yoksullaştı!
· Yoksulluk En Fazla Çocukları Etkiliyor!
· Türkiye’de Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma Riski AB Ülkeleri Ortalamasının İki Katı!
· Türkiye’de Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma Riski En Çok Kadın ve Çocukları Etkiliyor!
· Her 10 Kadından 4’ü Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma Riski Altında!
· Türkiye’de Her İki Kişiden Biri Borçlu!
· Borçluluk Düzeyi Arttıkça Tüketici Kredilerine Başvuru ve Kredi Kartı Kullanımı Artıyor!
· Tüketici Kredilerinin Tutarı Bir Yılda Yüzde 22 Artarken; Kredi Kartı Kullanımı Yüzde 59 Arttı!”
“Son günlerde yaşanan gelişmeleri değerlendiren TBMM Başkanvekili ve CHP Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca da gündemdeki yumuşama tartışmalarına değindi. İktidarın yumuşama söylemlerinin samimi olmadığını dile getiren Karaca, tüm bunların çözümünde demokrasiyi tekrar inşa etmenin hukuk devletine tekrar dönmenin olmazsa olmaz olacağını aktardı.
Karaca şu ifadelere yer verdi: Kutuplaşmayı, ayrışmayı sona erdirmek, toplumun gerçek sorunlarını ve gündemlerini konuşacak bir iklimi, hayatı yaratabilmemiz gerekli. Ancak İktidar böyle bir normalleşmeye gerçekten samimice yaklaşıyor mu? İki örnek vereceğim; Geçtiğimiz gün çıkan seferberlik ilan yetkisine ilişkin yönetmelik çıktı. Yine dokuzuncu yargı paketinde etki ajanlığı diye bir düzenleme hayata geçirmeye kalkıyorlar. Peki bunlar nedir? Otoriter rejimlerde bilinçli bir tercihle yoksullaştırdıkları halkın daha çok biat etmelerini sağlamak için gerçekleştirdiği baskıcı düzenlemelerdir.”
Yarın bir emekli mitingi gerçekleştireceğiz. Seferberlik düzenlemesine göre mesela tek bir kişi çıkıp şöyle diyebilir; ülkenin her yerinden Ankara’ya gelecekler bu bir kalkışmadır. Pahalılığa karşı, ülkede laikliğin kaldırılmasına, eğitimin gericileşmesine karşı, emeklilerin, gençlerin, kadınların, işçilerin hak taleplerine karşı yapacağı eylemler etkinlikler gösteri ve yürüyüşler de ayaklanma olarak nitelendirilebilir mi? Evet, o nedenle bu seferberlik düzenlemesi yönetmeliğinin, çok tehlikeli olduğunu açıkça ifade etmek isterim.
1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmak isteyen yurttaşlara yapılan operasyonlara değinen Karaca, şöyle devam etti: Peki, toplantı ve gösteri yürüyüşü hak mıdır? 1 Mayıs tutsakları bir suç işlemiş midir? Ortada bir suç var aslında ama bu suçu işleyenler cezaevindeki o 1 Mayıs tutsakları değil. Anayasaya ve Anayasa Mahkemesi kararına rağmen emek ve dayanışma günü için Taksim’e gitmek isteyenlere orantısız güç kullandıranlarda asıl suçlulardır. Bu iktidar ne zaman sıkışsa korku iklimi yaratarak ‘topluma aman diyerek’ kendi etrafında konsolide etmenin yolunu tercih ediyor.