Sabah uykudan uyandık, yataktan çıkmaya çalıştığımız anda bacağımızda müthiş bir acı, nefes almanın mümkünü yok, Bu yaşımıza geldik, henüz böyle bir acı yada sızı ile karşılaşmadığımızdan can havli ile bacağımızı ovmaya çalıştık ancak acıyı tarif edecek kelime yok.
Bir süre kımıldamadan bekledik, bir süre dediğimizde belki saniyelerin yüzde biri kadar olan zaman dilimi, Bir taraftan “ Yahu ne oldu bize böyle ayağımızı kımıldatamıyoruz” diye düşünüyor bir taraftan da “Eğer bu acı bir dakika bile sürse hayatımız sona erecek” diye endişelenip duruyoruz.
Farkına vardık ki bacağımıza “kramp” girmiş, Başımıza daha önce böyle bir hadise gelmemiş olmasından dolayı hazırlıksız yakalandığımızdan olsa gerek insanın “bacağa kramp girdiğinde ne yapılacak.?” sorusuna da hazırlıklı olmadığımızdan can havli ile yanımızdan ayıramadığımız cep telefonunda 112 Hızır Acil yardım gibi duran Google’nin arama motoruna “Bacağa kramp girmesi” ibaresini yazdık ki milyonarca kayak ve cevap var.
Ev halkı da böylesi olağanüstü durumlarda bizimle birlikte teyakkuza geçtiğinden birkaç dakika içerisinde bize yüzlerce çözüm önerisini bir biri ardına sunmalarına, sunarken de “Böyle yaparsan çabuk geçer, şöyle yaparsan bir daha bacağına kramp girmez” şeklinde doktorluk yapmalarına rağmen sabah erken saatlerde bacağımıza giren kramp illeti bizi bütün gün yalnız bırakmadı,ayağımızı istediğimiz gibi hareket etmemize imkan tanımadı.
Aşağı yukarı 24 saate yakın bir süre kramp illeti ile mücadele edip kısmen de başarılı olduktan ve eski keyfimize yeniden kavuştuktan ve konu ile ilgili uzman doktor arkadaşlarımızdan Kramp ile ilgili önerileri aldıktan sonra işimize en fazla yarayacağını düşündüğümüz “Hangi gıdaları alırsanız Krampa karşı daha hazırlıklı olursunuz.?” şıkkında karar kıldık ve soluğu kuruyemişçide aldık.
Geldiğimiz yaş itibarı ile sağlığımızı korumak adına aklı başında her Türk vatandaşı gibi her zamankinden daha fazla dikkatli olsak ta artık sağlığımızın bundan 30 yıl önce 20 yıl önce 10 yıl önce hatta beş yıl öncesi gibi olmadığını çok net bir şekilde biliyoruz ,hal böyle olunca da hayatımızın ritmini bu günlere göre ayarlamak durumunda kalıyoruz.
Mesleğimiz gereği günümüzün büyük bir bölümü bilgisayar başında geçiyor, Okuyucularımıza haber ulaştırmak adına bir taraftan abonesi olduğumuz ajanslardan gelen haberleri kontrol etmek diğer taraftan da yaptığımız haberleri servis edebilmek için özellikle sağ elimizde bilgisayarın faresi ile uğraşırken birden bire sağ kolumuzun hareketsiz kaldığını fark edince “Eyvah felç olduk” diye hayıflanmaya başladık.
O hızla en yakınımızdaki hastanenin fizik doktorunun kapısını çalıp “Doktor muhtemelen felç olduk, artık bilgisayarda yazı yazamıyorum” diye feveran edince Doktor bize “ Kolunda bir şey yok muhtemelen bir boyun fıtığı başlangıcı var, onun çaresi kolay ama sen sürekli bilgisayar başındasın konundan önce koruman gereken organın gözlerin,dikkatini daha çok göz sağlığına yönlendir” dediğinde kendisine “gözlerime baktırdım, yakında sorun yok uzağı göremiyorum” cevabını verdik.
Annemin sağlığında kendisine bizimle ilgili sağlık problemlerini ilettiğimizde “Sana bir şey olmaz, Bizim hayatımızın Anadolu’nun pek çok noktasındaki ara tren istasyonlarında geçti, çocukluk yıllarımızda ben size çok iyi baktım, sizi tere yağı, kaşar peyniri ve kavurma ile besledim bu yüzden hastalıktan falan korkma senin vücudun çok sağlıklı” der ve beni müthiş bir güven ile geldiğimiz gibi geri gönderirdi.
Belki annemin bana olan tavsiyeleri vesilesi ile öteden beri doktora gitmeyi, Hiç gereği yokken vücudu baştan başa kontrolden geçirmeyi asla düşünmedik, kullandığımız aracın an ufak bir arızasında servisin yolunu tutmamıza rağmen vücudumuzda bildiğimiz yada bilmediğimiz bunca sıkıntının bizi daha zor durumlara düşürmeden önlem almayı hiç düşünmedik.
Dün evden çıktıktan sonra yaşlı bir komşu teyzemizin hangi mevzu için kullandığını bilemediğimiz ancak bizim şu sıralar yerli yersiz yaşadığımız sağlık sorunlarına da tam olarak uyacağını düşündüğümüz “Ay bacayı aştıktan sonra” ibaresini duyduğumuzda teyzenin ne kadar doğru bir noktaya parmak bastığını da o an itibarı ile anlamış olduk.
Hayatımızı ihmal ettiğimizi, insanın bir tane hayatı olduğunu, yaşadığımız bu günün insan hayatının ilk günü olduğunu belki de son günü olduğunu anlayıp anlamadığımızı bilmiyoruz, belki de bilmemize rağmen önemsemediğimizden “ şimdi bakamayız yarın yada boşa çıktığımız bir ara bakarız” şeklinde düşünmeyi artık bir yaşam felsefesi olarak kabul etmiş durumdayız.
Sanıyorum geçtiğimiz yıl yine yakalandığımız ufak bir sağlık sorunu sebebi ile doktorumuzu aradığımızda bize “Sana yıllardır işi gücü bir tarafa bırak bir gününü bana ayır , tepeden tırnağa bir kontrol yapalım, kafan rahat olsun diye yalvarıyorum, şimdi bütün bahaneleri bir tarafa bırak, sana iki gün sonra bekliyorum” şeklinde ısrar edince “tamam bu sefer söz geleceğim” dedik,
Randevu günü işimiz çıktı, kontrolü haftaya erteledik, o gün geldi,sekreterimize “Doktora söyle sabah saatinde işim var akşama doğru gelsem olurmu” dedik biraz sonra Sekreterimiz bize “Yüksel Bey talebinizi doktorunuza söyledim, doktorunuz –Siz yüksel Ercan’ı benim kadar tanımıyorsunuz, Kontrole gelmek istemiyor sabahta olsa akşamda olsa gelmeyecek, inşallah ay bacayı aşmaz dedi” şeklinde geri dönüş yapınca “ Doğru söylemiş inşallah ay bacayı aşmaz” diyebildik.
Hayatı ha bire bir sonraki günlere öteleyip duruyoruz, Allah’tan niyazımız bizim için “Ay bacayı aşmamış olsun…” yoksa durum kötü..