Varsayımlarımız, istem ve beklentilerimizden oluşur. Varsayım bilimsel değil ise, gerçekliklerden uzaklaşması kaçınılmazdır. Çünkü bir yere basamaz boşluğa atılan adım.
Ülke varlıklarının sözde sahibi yığınlarken, özde sahibi egemenlerdir. Umut fakirin ekmeği ama tek başına yeterli değil. Özellikle paylaşım umutlarında belirleyenidir. Umut yaratılması ve diri tutulması egemenlerin işine gelir. Özellikle de eşitsizliklerin egemen olduğu yapılanmalarda… Yanılgı, tutsak alan rolünü oynar. Çünkü bireysel yaklaşımlar bireylerin kişisel çıkarlarını ve bununla ilgili beklentilerini, umutla ve sabırla sıcak tutar(!) Hayaller, varsayılan umutlara tutundurulur. Bu yanılgı, bir zorunluluk ile bir varsayımdan kaynaklanmaktadır. Zorunluluk, ülke varlıklarının korunması gereğidir. Egemenler ihtiyaç duyduklarında (bu ihtiyacı sahiplikleri ve çıkarları belirler) ülke varlıklarını haraç-mezat satabilirler; üstelik sözde sahiplerin görüşlerini almadan. Tesis ve kaynakları ki buna topraklarda dahil, sermaye kardeşliği temelinde ve çıkarları karşılığında yabancıların hizmetine sunabilirler! Şu anda Atatürk’ün Türk Milleti ile ve on beş yılda kurduğu fabrikalardan kaçı kaldı elimizde? Kaç limanımız kaldı elimizde? Sözde sahipler her şeye karşın üvey evlatlalar olarak ülkelerini canları pahasına savunmaya hazırdır! Bu millet her zaman ülkesini ve halkını sevdi. Yapay ayrımlara omuz silkmesi bundandır.
Gelelim varsayıma. Her sıradan birey, konum ve koşullarını atlayarak bir gün kendisinin de ülke varlıklarından yararlanabileceğini varsayar(!) Bir gün büyük ikramiyenin kendisine çıkabileceğinin hayallerini kurabilirdi. Kurabilirdi demem, artık normal şansa şans tanımamaktadır(!) Bal tutan bala bulaşan parmağını değil, bal tabağının bütününü yalıyor(!) Genel olarak inançların vaatleriyle bu varsayımsal beklenti, umut sarmalında kucaklaşır. Görülen o ki, maddi varlıkların sahibi egemenler ve bekçileri de örgütsüz ve sınıf bilincinden yoksun yığınlardır. Manevi değerler ise, gönüllü bekçilerin ödülüdür(!) Aydınlığa düşmanlık, gericilik ve yozluklar bu nedenle semirtilir. Aydınlara düşmanlık aynı kapsamdadır. Zenginliklere sahip olanların en büyük avantajları, yığınların bu yanılgılı beklentileridir!
Sermaye dayanışması ve kardeşliği küreseldir. Temel amaçlarına erişmek için; din, dil, ırk ve cinsiyet gibi ayrımları ihtiyaç duymadıkları sürece kullanmazlar. Ama ihtiyaç duyduklarında bunları kullanabilirler; inanç temelli gizli orduları bu nedenle beslerler.
Temel amaç, sömürme temelli olarak artı değerlere el koymaktır. Bu amaçla çıktığı yolda engelleri aşmak için uzlaşma temelinde bölüp parçalamaktan kaçınmazlar(!) Sermayenin vatanı kazandığı yerdir. Kazanabileceği yerler yok ise, onu yaratmak için yapamayacakları hiçbir şey yoktur! Genellikle de birtakım insanların nitelik sizliklerinden yararlanırlar(!)Kazanmak için her şey mübahtır dendiği zaman, geriye insanlık adına bir şey kalmaz!...
Not: Sıradan yaşantımızı sürdürürken, tarihin yazılışına tanık olduk. Yıllardır halkımızı uyandırmak için çırpınırız. Yaşamı yaşanmaz kılan olumsuz gelişmeler sonucunda halkımızın, birlikteliklere doğru hareketlendiğini gördük. Artık kendisi için harekete geçtiğini umuyoruz. Bir dev ayağa kalktı ve gerindi ki; had bilmezleri hızlandırdı! Had bilmezler, haksız, hukuksuz ve adaletsiz konumlarını korumak için yapamayacakları bir kötülük yoktur! İnsanlık adına onları durdurma görevi dürüst, namuslu ve yurtsever insanlara düşmektedir…