Bu başlığı Werner Felten’in Allein unter Türken, kitabından aldım. Kitap 2010 yılında yayınlanıyor. 2001 yılında yayına başlayan Metropol FM Radyo Türkçe bölümü kurucusu. Werner Bey Facebook’ta kitabın başlığı resminin altında Türkler nasıl tıkırdar, tik tak eder, Wie ticken die Türken, wie sie ticken, yazdı. Ben hemen ön yargımla, Alman medyası Türkler hakkında iyi, pozitif düşünmez ve yazmaz, diye yorum yazdım. Kitabımı okumadınız galiba, diye cevap yazınca kitabı hatırladım. Kitabı tekrar okuyup, köşemde tanıtacağıma dair kendisine yazma sözü verdim.
Bugün Berlin’de market, restoran ve büfe sahibi Türk olan her kuruluş, iş yerinde bu radyo sesi duyulur. 2025 yılında 25 yaş yılını kutlayacak.
Ön yargı, bir kimse, bir şey için önceden verilmiş olumlu ya da olumsuz yargı, eş anlamı peşin hüküm. Çoğu kez deneyimlerle birikir, değiştirmek çok zordur.
Kitabın yazarı daha önce Doğu Almanya’da bir projede çalışıyor. Azınlık bir toplumda deneyim yaptığı için olsa gerek, radyo kurma görevi kendisine veriliyor.
Kendi Alman vatandaşlarının Türkler hakkında ön yargılarına şahit oluyor. Verilen her peşin hükümde karşılaştırma yaparak her iki topluma aynaya bak, kendini tanı diyor.
Alman basın ve medyası veya öncü düşünürlerin tek tip Türk yapma çabasını boşa çıkarıyor. Zora sokuyor, iş tek bir çekmeceyle sona varılmıyor.
Makalelerimi yazarken düşünce, deneyim ve duygularım Didim ile Berlin arasında gider, gelir. Bu satırları yazarken Didim’den Murat Torun’un vefat haberini aldım. Çok üzüldüm, bununla Didim iyi bir insanını kaybetmiştir. İyi insan arkasında bıraktığı eserle anılır. Murat Bey Didim’de Yurt dışı Türklerin güvendiği bir arzuhalci, bilirkişi, emlâk konularında yardım ederdi. Akrabasına bile güvenmeyen, ona vekâlet verirken endişe duymazdı. Geride kalan sevenlerine ve ailesine sabır diliyorum.
Makalemin konusu olan kitabın yazarı da coğrafyayı ele alarak, tek tip bir Türk olmadığını anlatıyor. Kars’tan Almanya’ya gelen bir Türk ile İzmir’den geleni aynı çekmeceye koyamıyor. Aynı şekilde Hamburg ve Münih’ten iki Alman Türkiye’de konuk işçi olsa benzer tarafları olamaz veya çok azdır. Yani bir çekmeceye sığmaz.
Yazar radyo genel müdürü olarak Türkler arasında yalnız Alman konuk eleman. Fakat Almanya’nın konuk Türk işçilerine davrandığı gibi davranılsaydı, bir gün dahi onların arasında kalmazdı. Türklerin konukseverliği insanca.
İç işleri bakanı neden Türkçe yayın yapan bir radyo kurmak istediğini anlamıyor. Öyle ya Türkler uyum sağlamalı, Almanca öğrenmeli.
Ama başka bir halk grubu için bu soru sorulmazdı.
Alman vatandaşı olan Türklerden bahsedilirken mutlaka kökeni söylenir, Deutsche Türken. Böyle bir ifade Vietnamlı, İspanyalı veya diğer başka bir ülkeden gelen halkı için söylenmez. Öyle ya altı milyon Rus ve Rus kökenli Almanlar hakkında basın ve medyada negatif ön yargı görülmüyor. Onlardan tek tip bir Rus yapma, bir kalıba koyma çabası yoktur.
Helmut Schmidt Başbakan iken, Türk konuk işçilerin BATI Almanya’ya getirilmesi hata idi derken, oturduğu koltuğa seçilmesini Türk asıllı Almanlara borçlu olduğunu görmüyordu. Bu gerçeği yıllar sonra Gerhard Schröder açıkladı. Zira Alman vatandaşlığına geçen Türklerin çoğu Alman Sosyal Demokrat Partisi’ni (SPD) seçiyor.
Almanların gittiği bir birahanedeki şu konuşmayı bir Türk vatandaşı duyamazdı. Ernst Reuter Hitler rejiminden kaçarak Türkiye’ye sığınmasaydı, oğlu Edzard her fırsatta, Türkiye ikinci vatanım demeseydi, Türkler Almanya’ya gelemezdi.
Çoğu Alman öncü düşünür, medya ve basın için bir tek tip Türk vardır. Siyah saçlı, bıyıklı ve esmer tenli. Kadınların hepsi çarşaflı, baş örtülü. Alman emniyet güçleri ve çoğu polisler için Türk gençleri suç işler, öğretmenler için veliler bilime, bilgiye karşı, politikacılar için Türk toplumu uyuma, Almanca öğrenmeye karşı. Bu ön yargılar 2001-2010 yılları arasında yazarın biriktirdiği deneyimler. 2024 yılında her iki toplumun gelişmesi, değişimi için yeni bir kitap yazılmalı.
Her iki ülkenin benzer sorunu, halkının çeşitliliğini, mozaik bir birleşimi görmezden gelmesi, kabul edememesiyle özetleniyor.
Halbuki kurulan dernekler çeşitliliği gösteriyor. Her iki ülke vatandaşları kurulan derneklerde renk, din ilgi ve coğrafya çeşitliliğini gösteriyor.
Davet edildiği bir toplumda sarı saçlı, mavi gözlü Lazları görünce toplantıya yanlış geldiğini sanıyor.
Nihayet yazar, Türklere karşı ön yargıların neden kuvvetli olduğunu açıklayınca rahatlıyor.
2001 yılında tüm dünyada savaşlara sebep olan Amerika’nın, kule saldırısında 3000 vatandaşı ölünce ilk defa ülkesinde canı yandı. NATO dağılmak üzereydi, o halde yeni bir düşman gerekiyordu. Ve bulundu, İslâm. Öyle ya silah tüccarları işsiz kalacaktı yoksa.
Bu olayla BATI Türklerin çoğunluğunun Müslüman olduğunu keşfetti. Türkiye ve Türk düşmanlığı artık yüz üstüne çıkabilirdi.
Ben de çok iyi hatırlıyorum. Zamanın ABD Başkanı Busch, balkon konuşmasında Irak savaşı öncesi Haçlı Seferleri başladı, dedi. Sonra dil sürçmesi oldu, diye yumuşatmaya çalışıldı.
Türklere karşı ifade edilen ön yargılara karşı elbette Türklerin de Almanlara karşı ön yargıları, genellemeleri var.
Kitabın tamamı ironi şeklinde yazılmış. Hem düşündüren hem de güldüren bu kitabı okur sever herkes okumalı. İlgi duyanlara hediye edilmeli. Neden Türkçe’ye çevrilmediğini hayretle izliyorum.
Bu kitap, Türklerin 63 yıldır Almanya’da yaşayabilmelerine en büyük katkı sağlayan Türk dostu ve akraba Almanlar olduğunu anlatıyor. Werner Felten de şüphesiz bunlardan birisidir.
İyi okumalar, gülmeler.
Hoşça kalın!
Kaynak ve öneri kitap:
Werner Felten, Allein unter Türken, Südwest Verlag, München 2010, ISBN: 978-3-641-05225-6,
www.randomhouse.de