Mülk, değeri olan veya değer üreten şey demek.
Mülkiyet, varlığın kullanım veya değerlendirme(tasarruf) hakkı.
Mülk sahibi olmak toplumda ayrıcalıklı olma hakkı kazandırabilir. Mülkiyete konu olan varlıklar, üretim araçları olarak adlandırılabilir. Üretim araçları, üretici güçler(emekçiler) üzerinde söz sabi olma ve belirleyici olma aracıdır. Bu çifte hakimiyet aynı zamanda sermaye sahiplerinin elde ettikleri gücün göstergesidir.
Mülkiyet bir sahiplik hakkıdır. Mülkiyetin kutsal olarak ifade edilmesi, ona giydirilen bir koruma kalkanıdır. Bu gibi bir kalkana gerek duymak, mülkiyetin elde ediliş biçimini engelleme ve görünmez kılma çabasının sonucudur. 
Başlangıçta (çitlerle çevrilmeden önce), tüm varlıklar toplumsal mülkiyet kapsamındadır. Kişisel mülkiyet kişiye ait olandır ve varsayım olarak birey emeği ve birikimleri ile bunu sağlar. Böyle olanlarda vardır kuşkusuz.
Kamusal mülkiyet, kurumsal varlıkların güvencesinde olan ve teorik olarak milletin yararına kullanılabilen, getiriler üreten varlıklardır. Fiili olarak ise, getirilerden yararlanma biçimini Erk’in belirlediği varlıklardır. Genellikle de özel mülkiyet sahipleri için olanaklar yaratan bir kolaylaştırıcı konumundadır. Farklı bir biçimde ifade edersek, demokratik yapılarda tüm ulusun çıkarları yararına olduğunu söyleyebiliriz. Atatürk zamanında kurulan fabrikalarda bu öncelikler hep gözetilmiştir. Son yıllarda hiç fabrika kurulmadığı için bir karşılaştırma yapma şansımız yok.
Toplumsal mülkiyet hariç öteki mülkiyet biçimleri ya doğrudan ya da dolaylı olarak egemenlerin kontrolünde ve hizmetindedir. Bunun temel nedeni ise, yasa yapma veya yaptırma gücünü elinde tutanların kuralları belirlemesidir. Bu gibi haklar, yasalar aracılığı ile meşruiyet kılıfına büründürülür. Bu nedenden dolayı toplumsal mülkiyete konu olan varlıklar sürekli olarak yağmalatılır. Özellikle yeraltı kaynakları sömürgeci mantığı ile yağmalanır. Ekonomik görülen damarlar alınır, cevher genellikle  yurt dışında işlenir ve tahrip edilen doğa ülkeye kalır(!) Oysa Kaz Dağlarının üreticilerine sunduğu ürünler ve yararları saymakla bitmez. Dahası, toplumsal mülkiyetin gereği olarak varlıklar sadece mevcut olanlara yarar sağlamakla kalmaz ve geleceğe de aktarılır. Bir Kızılderili atasözünde formüle edildiği gibi; “Yeryüzü bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık!” Bu söylem, toplumsal mülkiyetin konusu olan doğaya, nasıl bakmamız gerektiğini anlatıyor.
Kamuya ait olan tüm varlıklar, toplumsal mülkiyetin konusudur. Toplumsal mülkiyete konu olan varlıklar sadece var olanlarla ilişkili olmayıp, gelecekte var olacak olanlarla da ilişkilidir (dağlar, denizler, göller, ovalar, ormanlar ve ata mirası kalıtlar). Buradaki sorumluluk, mevcutların sınırlarını aşarak özellikle gelecekte var olacak olanları içerir. Bu temel özelliği nedeniyle, toplumsal mülkiyette toplumsal sorumluluğa gerek duyulur. Toplumsal sorumluluk birey olmanın olmazsa olmazlarındandır. Bir başka ifade ile, toplumsal sorumluluk kesinlikle bir farkındalık sorunudur. Özellikle bu farkındalık, duyarlıklarla güçlendirilerek; gelecekte olabilecek olanlara yönlendirilmelidir. Aslında burada işi oluruna, kendiliğindenliğe bırakmayıp; farkındalığa, tüm varlıklar yararına olacak olanları da eklemek gerekmektedir.