Taşburun’da gerçekleşen basın açıklamasına Didim’deki birçok siyasi parti ve kitle örgütü temsilcisi de katıldı. Basın açıklamasını TMMOB Aydın İl Koordinasyon Kurulu sekreteri Tunç Erlaçin okudu.
Erlaçin, Aydın’a bağlı Didim ve Söke İlçelerinde bulunan Büyük Menderes Deltası Doğal Sit Alanı statüsü 3 Ağustos tarihli kararname ile düşürüldüğünü ifade ederek, bu değişiklikle birlikte Doğanbey, Akköy ve Batıköy de “kesin koruma” statüsünden “nitelikli koruma” statüsüne düşürüldüğünü belirtti.
Bu değişikliği kabul etmediklerini ifade eden Erlaçin, “Şöyle ki; Büyük Menderes Deltası Doğal Sit Alanı; Dilek Yarımadası Milli Parkını çevreleyen, ülkemiz için ender bulunan ve günümüze kadar korunan önemli alanlardandır.
Doğal sit alanı nedir? Jeolojik devirlere ait, ender bulunmaları nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip, yer üstünde/yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlar; doğal sit olarak tanımlanmaktadır.
Biyolojik çeşitliliğin, doğal kaynakların ve bunlarla ilişkili kültürel kaynakların korunması ve devamlılığının sağlanması amacıyla ilgili mevzuata göre yönetilen; milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları, doğal sit alanları, sulak alanlar, özel çevre koruma bölgeleri ve benzeri koruma statüsü bulunan kara, su ya da deniz alanları da korunan alanlardır.” dedi.
Erlaçin açıklamasının devamında şu ifadeleri kaydetti:
3 Ağustos 2023 tarih ve 32268 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile Aydın İli Didim ve Söke İlçelerinde bulunan Büyük Menderes Deltası Doğal Sit Alanının kesin koruma statüsündeki alanlar küçültülmüş, bu değişiklikle birlikte Doğanbey, Akköy ve Batıköy kesin koruma statüsünden nitelikli koruma statüsüne düşürülmüştür.
Söz konusu koruma niteliği düşürülen alan ülkemizin uluslararası öneme sahip sulak alanlarından biridir. Bölge, flora yönünden çok zengin olup belirlenen 804 bitki türü içerisinden 33 tanesi endemik niteliktedir. Bunlardan 6 tanesi de dünyada sadece bu alanda bulunmaktadır. Alan, bitki çeşitliliği nedeni ile Avrupa Konseyi tarafından Flora Biyogenetik Rezerv alanı olarak kabul edilmiştir.
Alan, 29 tür memeli ile 42 çeşit sürüngen türü ve çok sayıda deniz canlısına ev sahipliği yapmaktadır. Bölge, nesli tükendiği düşünülen Anadolu Parsı’nın batıda yaşadığı son noktadır. Dünyada en nadir 10 deniz memelisinden biri olan Akdeniz Foku da böldeki kıyılarda yaşamaktadır.
Alanın delta bölümü, lagünler ve tuzcul karakterdeki bataklıklar ve düzlükleri kapsayan delta özeliğinde bir kıyı sulak alandır. Deltayı yaklaşık 256 kuş türü, çeşitli amaçlar için kullanmaktadır. Bu kuşlardan 70’i deltada üremektedir. Nesli tehlike altında olan küçük karabatak, tepeli pelikan, küçük akbalıkçıl, küçük kerkenez ve akkuyruklu kartal; Delta’da üreyen önemli bazı kuş türleridir. Ayrıca Menderes Deltası, levrek ve çipura balıklarının üreme amacıyla kullandığı iki alandan biri olması nedeniyle ülkemizdeki ender ekosistem rezerv alanlarından birisidir. Tüm bu özelikleri nedeniyle alan, uluslararası ölçütte tanınan ve uluslararası proje çalışmalarına konu olan bir koruma alanımızdır.
2019 yılı itibarı ile mevzuatta yapılan değişikler ile koruma statüleri ve ilke kararları değiştirilmiş ve koruma tedbirleri esnetilmiştir. Tabiat varlıklarının bulunduğu doğal sit koruma statüleri daha önce 1., 2. ve 3. derece iken yapılan değişikliğe göre, tabiat varlıklarının yer aldığı doğal sit alanları için “Kesin Korunacak Hassas Alanlar”, “Nitelikli Doğal Koruma Alanları” ve “Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanları” olarak üç yeni statü tanımlamıştır. Bu değişikliğe göre koruma statüleri daha esnek bir hal almıştır. Yine Komisyonun, bakanlık onayına bağlı olarak karar alma zorunluluğu getirilmiştir. Tüm bunlar bir araya gelince sit koruma statüsü, tereddütlü bir hal almıştır.
Bu süreç de Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonu tarafından alınan kimi ilke kararlarının koruma amaçlarına aykırı faaliyetlerin, yatırımların yapılması ve sermayenin inisiyatifine terk edecek ortamın oluşması sonucunu ortaya çıkarmıştır.
Diğer yandan, bu yönetmelik öncesinde sürdürülebilir koruma ve kullanım alanlarının tanımlanmasında diğer koruma dereceleri olan kesin korunacak hassas alanlar veya nitelikli doğal koruma alanlarıyla kurduğu ilişki, merkezi bir rol oynamasına rağmen 2019’da başlayan ve bugüne kadar süregelen mevzuat değişlikleri, bu statülerin ilişkilerini de koparmıştır. Koruma alanlarının salt coğrafi bir sınır olarak niteliklerinden arındırılmış bir arazi gibi ele alındığı, resmi gazetede yayımlanan kararlarla gün yüzüne çıkmaktadır.
Mevzuat değişiklileri ve hukuka aykırı ilke kararları ile korunan alan statüsünün yeniden değerlendirilmesi, alanın biyolojik çeşitliliği, hidrolojisi, hidrojeolojisi başta olmak üzere her açıdan ekolojik temelli bilimsel araştırma yapılarak belirlenir. Statü değişikliği şartı olan ekolojik temelli bu bilimsel raporu sadece Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı düzenleyebilecekken bakanlık, bu raporu hizmet alımı ile belirlediği kurum ve firmalara hazırlatmaktadır.
Bakanlık; Sit Alanları Yönetim Sistemi (SAYS) ile statü değişikliği ile ilgili tüm belge ve bilgileri SAYS veri tabanına aktarıp, kamuoyu ile paylaştığını beyan etmektedir. Ancak kamuoyu ile paylaştığı ilgili web sitesine “ https://says.csb.gov.tr/” erişim sağlanamamaktadır.
Çevre, doğal ve tabiat varlıklarıyla bir bütündür. Ülkemizde doğal sitlerin ve tabiat varlıklarının korunması kapsamında statü değişiklerinin yapılması, bir mevzuat ya da idari değişikliğinin ötesinde koruma politikası değişikliğidir. Bu değişiklik kamu politikalarındaki merkezileşmenin ve devletin mali kaynak üretiminde inşaat, maden, enerji ve gıda sektörüne olan bağımlılığın sonuçlarını içermektedir. Özellikle kültür ve doğa varlıklarının inşaat, maden, enerji, alt yapı ve gıda yatırımları karşısında koruma düzeylerinin yasal değişikliklerle birlikte pek çok defa değiştirilmesi; koruma konusunda uzman kurul ve komisyon kararlarına yansıyan “esnemeler” ve son olarak yüksek kurul ve komisyonlarca alınan ilke kararları, mevcut iktidarın sermaye ile olan ilişkisinden dolayı kamu yararı aleyhine sonuçlanmaktadır.
TÜM BU BİLİMSEL VE TEKNİK GERÇEKLER ORTADAYKEN SORUYORUZ;
• Söz konusu statü değişikliği hangi bilimsel temelli ekosistem raporuna göre yapıldı?
• Koruma statüsü değişikliği için Komisyonun, alt komisyonların ve Genel Müdürlüğün gerekçeleri nelerdir ?
• Bölgede yoğunlaşan sermaye yatırımlarının bu statü değişikliği ile herhangi bir bağlantısı var mıdır ?
• Sadece Bakanlık tarafından yapılabilecek olan Doğal Sit Alanlarında yapılacak olan en az 4 mevsimi kapsayan Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporu neden hizmet alımı ile hazırlatılmaktadır?
• Bilimsel Araştırma Ekibinde; orman mühendisi, ziraat mühendisi, biyolog, şehir plancısı, su ürünleri mühendisi, jeoloji mühendisi, peyzaj mimarı, çevre mühendisi, harita kadastro mühendisi ve ilgili diğer meslek grupları bulunmakta mıdır?
• Statü değişikli ile birlikte, bölgede artacak olan insan yoğunluğu ve peyzaj bütünlüğünün bozulmasının ekolojik tahribat yaratacağı öngörüsü yapılmış mıdır?
• “Nitelikli Doğal Koruma Alanları” ve “Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanları” için izin verilecek faaliyetlerin kaynak kirliliği, denizsel akıntı ve hareketler ile uzun vadede Dilek yarımadası Mili Parkını ve sulak alan ekosistemini olumsuz yönde etkileyeceği değerlendirilmiş midir?
• Statü değişikliği ile bölgede mevcut bulunan ve planlanan inşaat, maden, enerji ve gıda yatırımlarının, hem lojistik karasal faaliyetleri hem de çevresel etkileri bakımından yaratacağı riskler belirlenmiş midir?
Vurgulamak gerekir ki iklim krizinin bu denli derinleştiği; kuraklık, su krizi, yanlış hidrolojik planlamalar, kirlilik gibi nedenlerle su kaynaklarımızın, sulak alanlarımızın gün geçtikçe azaldığı; ülkemizde bulunan su kaynaklarının yönetiminin uluslararası boyut kazandığı böylesi bir dönemde yapılanan statü değişikliğinin sonuçları, maalesef ki ekolojik bir yıkım yaratacaktır.
Bölgede hızla artan balık çiftlikleri, karides çiftliği, jeotermal sondaj ile arama, kömür madenciliği gibi bir çok çevresel risk barındıran yatırımlar varken, üstüne plansız kentleşmenin ve yanlış tarım uygulamaların yarattığı ekolojik tahribatlar günbegün ortadayken, Büyük Menderes Deltası Doğal Sit Alanı Dilek Yarımadası ve Büyük Menderes Deltası Milli Parkı’ndan asla vazgeçmeyeceğiz.
Ekolojik yıkıma karşı her türlü tahribatın karşısında; doğal, temiz, sağlıklı ve adil bir yaşam mücadelesinin ise her zaman yanında olduğumuzu bildirir, sürecin takipçisi olduğumuzu ve gerekirse ilgili hukuki süreci başlatacağımızı basına ve kamuoyuna duyururuz.
HABER: ELİF DİKBAŞ