Her geçen gün 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak olan yerel seçim biraz daha yaklaşıyor, Seçimden başarılı bir şekilde çıkmak isteyen siyasi partiler bölgelerinde sevilen-sayılan isimleri önce partilerine üye yapmak üye yaptıktan sonra da aday olarak sahaya sürmek adına olağanüstü bir çaba gösteriyorlar.
Öteden beri Türkiye’deki seçmen eğiliminin yüzde 65 sağ yüzde 35 sol oylar olduğu söylenir durur, Türkiye’de sol siyasetin lokomotifliğini yapan CHP’nin yüzde 25 oy oranına demir attığı geriye kalan diğer yüzde onluk oy potansiyelinin de diğer partiler tarafından paylaşıldığı düşünüldüğünde partilerin tamamının iktidarı yüzde 65’lik dilim içerisinde aramasını da normal olarak kabul etmek gerektiğine inanılır.
İktidara namzet bu partilerin başarıyı yüzde 65’lik dilim içerisinde aramaları ister istemez gözlerinde bu tarafa çevrilmesine çevrilirken de seçim kazanacak adayların bu çerçevede tayin edilmesine vesile oluyor.
31 Mart 2024 tarihinde yapılacak olan yerel seçimde sağ partilerden Cumhur ittifakı içerisinde bulunan AK Parti ve MHP’yi çıktığımızda bu cenahı rahatsız edecek tek siyasi oluşumun İYİ Parti olacağı zaten herkes tarafından kabul edilecektir.
Böylesi bir siyasi tablodan daha açık bir ifade ile pastadan pay almak adına CHP’nin de son birkaç seçimdir seçim kazanabilmek adına milletvekili yada Belediye başkan adaylarını sağcı-milliyetçi-Muhafazakar isimlerden seçmeye çalışmamaları bizi bambaşka bir noktaya götürüyor.
Bilindiği gibi YSK 31 mart tarihinde aday olacak isimleri 20 şubat tarihinde beklediğini belirtti, Bu beklenti üzerine siyasi partilerde bundan haftalar önce ilan ettikleri başvuru tarihini ha bire uzatma cihetine gittiler.
Bunun sebebi yukarıda anlatmaya çalıştığımız üzere partilerin aynı tabana hitap etmelerinden kaynaklanıyor, Listelerin YSK’ya teslim edilmesine henüz 40 günden fazla bir zaman var.
Şu sıralarda bir siyasi parti 2019 yılına belediye başkanlığını kazanmış ve görevi devam eden bir belediye başkanını kendi siyasi kriterlerine göre 31 mart tarihinde aday göstermeyip yerine başka bir isim gösterdiğinde o parti için bir anda tehlike başlamış oluyor.
Son dönemlerde politikaları iyiden iyiye birbirine benzeyen partiler arasında bir fark olmadığı kanaatine varan herhangi bir aday bırakıp kendi dünya görüşlerine benzeyen bir siyasi partiyi dünya görüşüne tamamen ters bir siyasi partiye geçip oradan aday olmakta hiçbir sakınca görmüyor.
Hal böyle olunca siyasi partiler de bir taraftan “”-Aday göstermediğim bir siyasetçinin başka bir siyasi partiye geçecek zamanı olmasın” diyerek süreci olabildiğince geriye aldığı diğer siyasi partilerinden rakibe göre aday belirleme çalışmaları gibi bir süreci yaşıyoruz.
Bütün siyasi partilerin birbirlerine benzediği bir süreçte kimin kime oy verdiğinin yada kimin seçildiğinin ne önemi kalıyor ki.?