Yönetimlerin almış oldukları kararlar, yaşama ilişkin her alanda etkili olabilir. Aynı şekilde almaları gerekirken almadıkları kararlarda yığınları etkiler. Bu etkiler pozitif yaklaşımlar değilse, yaşamı doğrudan etkileyen olumsuz gelişmeler kaçınılmazdır. Evrensel geçerliliği olan bir genel kural var; birey paylaşmayı bilmiyor ise, kendi içine çöker ve bir karadeliğe dönüşür. Kendi dışındakilere ne katkısı ne de yararı olur(!) Oysa normal, çağdaş ve kültürlü bir birey, paylaştıkça çoğalacağını bilir. Bunun için, ülke çıkarını her koşulda kendi çıkarının önüne geçirir. Onlar için kamu yararı, tüm yararlardan önce gelir. Birey bu yaptıklarını birlikteliğin ve güvenli yaşamın gereği olarak kabul eder. Bilincin, farkındalığın, güvenin ve dayanışmanın sonucu olarak, sağlıklı ve mutlu bir yaşamı hak eder. “Şurası açık ki 100 yıl önce kurulan ve bizim de sahiplendiğimiz bağımsızlıkçı, laiklik temelli ilerici misyonları olan 1940’dan itibaren ise bir Amerikan sistemi içerisinde dincilik ve milliyetçiliğin her türüyle bütünleşerek çürütülen biz cumhuriyet projesiyle baş başayız. İslamcı faşist bir rejim var. Buradan çıkış için bir Demokratik Cumhuriyet projesine ihtiyaç var. Bugünkü rejime karşı toplumda yükselen taleplere sahip çıkarak, eğitimden, sağlığa kamusal hizmeti önceleyen, laikliğe, bağımsızlığa sarılan, bu temel eksen üzerinden de yeni bir Devrimci Demokratik Cumhuriyet fikrini büyütmeyi temel bir görev olarak ortaya koyduk. Bu doğrultuda programımızın ana halkalarından bir de devrimci bir yeniden kuruluş mücadelesine çağrı ve bunun nasıl gerçekleşeceğini ilişkin yaklaşımımızı içeriyor.
Siyaseti deyim yerindeyse gökten yere indirmek gerekiyor. Siyaset parlamento ve buradan ekranlara yansıyan ama bütün toplumu da dışarıda tutan bir alana taşınmış vaziyette. Özetle program ve tüzük konferansımızda yaptığımız değişimle siyaseti elitlerin elinden alıp halkın mücadele aracına, onun kendi hayatı hakkında söz sahibi olduğu bir mücadele aracına dönüştürmek doğrultusunda bir dönüşüm gerçekleştirmeyi hedefledik.
Bizim için siyaset yapmak mahallede, iş yerinde, fabrikada, kampüste, bütün oralarda sorunlar karşısında tavır alınması, mücadele edilmesi, bu rejime ‘Hayır’ diyenlerin birleşebildiği inisiyatif alanlarının oluşturulmasıdır.
Bu doğrultuda siyasetin yeniden aşağıdan kurulacak bir mücadelenin öznesi haline gelmesini tasarlıyoruz. Bu bizim için temel mesele. Bu aynı zamanda mevcut popülist siyaset yaklaşımların, sözün büyüsüne dayanan siyaset yaklaşımının dışında temel olarak toplumsal örgütlenmeyi ön plana alan bir siyaset anlayışının ifadesidir. Çünkü karşımızdakiler bütün kuvvetler, tarikat, cemaat, mafya, Vakıflar, dernekleri çok örgütlüler. Sadece devlet gücü bakımından değil toplumsal alanda da çok örgütlüler. Bunun karşısında muhalefet ise örgütsüz, toplum örgütsüz. Bu koşullarda kazanmanın yolu, başarmanın yolunu ancak mücadelenin örgütlü bir toplum tarafından yürütülmesiyle olası hale gelir.”
Önder İşleyen’ in vurguladığı örgütlü mücadele çok önemli. Aslında 12 Mart’a tanık olan 68’liler ile, 12 Eylül’e tanık olan 78’liler bunun en yakın tanıklarıdır. Özellikle 12 Eylül faşist cuntasını en önemli amacı, emekçilerin örgütlü yapısını parçalamaktı ve bunu yaptılar(!) Eğer o yapı parçalanmasaydı, bugünkü yönetimin var olması mümkün değildi.
" Bugün de bizim için öncelikli mücadele elbette ki Türkiye’de emekçi halkın kötülük imparatorluğuna dönüşmüş rejiminden kurtarılması olmaya devam edecek. Bu net. Ama biz artık bunun mevcut muhalefet anlayışları ile başarılamayacağını ifade ediyoruz. İktidar seçimden aldığı güçle rejimi kurumsallaşma, yukarıdan aşağı bir inşa sürecini, bir tahkimat sürecine doğru götürecek. Bunun çeşitli yansımaları var. Emekçiler için yıkım anlamına gelecek bir sermaye programını dayatıyorlar. Özellikle yerel seçim sonrasında sefaletin ve yoksulluğun derinleşeceği çok açık. (……..) Biz iktidar tarafından atılacak her adımı yerinde karşılayacak bir mevzi mücadelesine dönülmesi gerektiğini söylüyoruz. Artık AKP rejimine karşı her mevzide bir mücadele örgütleme bir mevzi mücadelesi örgütleme zamanı. Bugünkü muhalefetin yürütülmesinde bu anlayışı temel olarak görüyoruz. Bunu örgütlemeye çalışacağız. (BİRGÜN, 9.12.2023_ ÖNDER İŞLEYEN)
2024’te yapılacak olan yerel seçimden sonra eğer yeni direniş mevzileri ele geçirilemez ise; yaşam, akıllardan geçirilmeyecek biçimde kötüleşecek! Ellerindeki son varlıklara tutunanlar bir biçimde onlardan koparılacak. Önce arsa ve arabalar elden çıkarılacak, sonra da evler elden gidecek! Barınma, beslenme, sağlık, eğitim ve güvenlik, toplumun büyük çoğunluğunun vedalaşacağı şeyler olacaktır! Yani, yaşamak bizlerden uzaklaşacak… Yaşamlara sahip çıkmanın yolu örgütlenmekten geçiyor.