“Komplo teorisi, komplo ile aynı şey değildir. Barkun'a göre komplolar "iki veya daha fazla kişi tarafından tasarlanan ve/veya uygulamaya konulan gerçek gizli planlar" iken komplo teorileri "düşünsel bir inşa", "olaylara düzenli bir görüntü verebilmek için dünyaya uygulanan bir şablon"dur. Bir komplo teorisi; "küçük ve gizli bir grubun" olayları manipüle ettiğini varsayarak ulusal ve uluslararası olabilir; tek bir olaya odaklanabilir veya çoklu hadiseleri, ülkeleri, bölgeleri ve tarihsel dönemleri kapsayabilir. Komplo teorisyenleri, özel bilgilere veya kendilerini resmi beyana inanan yığınlardan ayıran özel bir düşünce tarzına erişimlerinin olduğunu düşünür.” (VİKİPEDİ)
Konunun uzmanı olan Erol Mütercimlerin açıklamasını birlikte okuyalım:
“27 mayıs darbesinde Adnan Menderes’in Moskova’ya gitmek istemesi mi yol açtı? İmam Hatip okulları, Köy Enstitülerinde bir tepki midir? Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağı Amerikan jetleri tarafından mı düşürüldü? AIDS Pentagon’un ürünü mü? 11 Eylül, ABD hükümeti tarafından daha önceden bilinen bir saldırı mıydı? ABD Büyükelçisi Edelman Türkiye’yi parçalamaya mı geldi? Ortadoğu’daki enerji kaynaklarını barındıran topraklar üzerine oynanan Amerika bir sonraki adımda Türkiye için ne planlıyor? Komplo teorileri, Türkiye’de bilen bilmeyen herkes tarafından sıkça kullanılan kavramlardan birisidir. Sözlüklere göre ‘komplo teorisi’ iç politika, uluslararası ilişkiler, ekonomi, kısacası ve sosyal sorun ya da olayları gerçekte olduğundan farklı/uydurma parametrelerle değil, açık ya da özel kaynakların yayınlarında ortaya konan argümanları kullanarak bir mantık çerçevesinde değerlendirmektedir. ‘Komplo teorileri’ aslında senaryo yazmaktır. Dünyadaki hemen tüm istihbarat örgütleri ya ‘komplo’ kurar ya da ‘komplo teorisi’ yazarlar. Ülkemizde de komplo teorisi yazmak önemlidir çünkü bu, beyni boşaltmak, kuşku ve endişeleri paylaşmaktır. Yazılacak senaryolar politik aktörler ile karar vericilere yol gösterici olursa ki olmalıdır- bundan tüm toplum kazançlı çıkacaktır.”
Bünyesinde yasaya, ahlaka, hukuka ve hatta insanlığa aykırı istem ve girişimler barındıran eylem ve olgulara komplo diyebiliriz. Komploların başlangıçları değil, sadece sonuçları görülür. Yasadışılık yanıltma temelli olup, yığınların gönüllü katılımlarını da sağlayabilir. Zaten, yığınların desteğini almayan eylem ve işlemleri gerçekleştirmek kolay olmaz. Güçlülerin görece güçsüz olanlara karşı kurdukları tuzaklar bir komplodur. Özgür iradi katılımın olmadığı her olay komplo kuşkusu barındırır.
Yakın geçmişe baktığımızda, normal koşullarda ve doğal bir biçimde açıklanamayan olayların olduğunu görürüz. Siyasi projeler, topluma karşı kurulmuş olan komplolardır. Komploların başlangıcı, çıkar temelli bir düşüncedir. Bu düşünceyi gerçekleştirmek için, ilgili toplumun kullanışlı bireylerinden yararlanılır. Nitelikli bireylerin bu potansiyellerinden yararlanmak pozitif bir gereklilik iken; komplolar işin içine girdiğinde, bazı kişilerin nitelik sizliklerinden yararlanılır. Halk dilinde bunlara işbirlikçi denir. İşbirlikçi az-çok işin ayırdındadır. Örneğin, “yetmez ama evet” çiler doğrudan işbirlikçi olmayıp, kullanışlı aptallar safında yer almaktadırlar. Bir kısım kullanılmışlar gerçeği yaşayarak gördüğünde halktan özür dilemiştir. Aslında en büyük komplolar sınıfsal olanlardır. Hedefinde kişi veya gruplar değil, genelde toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçiler vardır. Bunun için araç olarak inanç sistemleri, eğitim sistemleri, sermaye güdümündeki parti, sendika, dernek, vakıf ve birlikler kullanılmaktadır.
Yakın geçmişe baktığımızda; bizim yaşamımızı da etkileyen ve nedenini bilmediğimiz birtakım olaylara tanık olmuşuzdur. Özellikle o süreçlerde eylem siyaseti değil, söylem siyaseti yapıldığını görüyoruz. Söylem siyasetinde medya üzerine düşeni değil; bazı etkili çevrelerin kendilerinden istenenleri yaptığını görüyoruz. Bu yaklaşım, söylemlerin toplumda taban tutmasına neden oluyor ve iktidarlar herhangi bir dirençle karşılaşmadan kendi istediklerini yapabiliyorlar(!) Aynı kapsamda bazı partiler iktidara karşı mangalda kül bırakmayarak halkın tepkilerini yumuşatıyor, yani halkın gazını alıyor. Bu yaklaşımda iktidarda olanları rahatlatıyor. Çünkü eylem yok, sadece söylem var(!)
Ortadoğu projesi, İsrail’in varlık sürdürme güvencesidir. İsrail’in varlığı ise; Ortadoğu’da ABD’nin çıkarlarının güvencesidir! Bu ilişkiler görüldüğünde, Kürt sorununun çözümü de aynı kapsamda yer alıyor denebilir. Türkiye’de Kürt sorununun çözülmesi, ABD’nin ve İsrail’in çıkarına gözükmemektedir. Onlar için sorunun çözümü, dört ülkedeki Kürtlerin birleştirilmesi ile kurulacak bir devlet, kendi çıkarlarına daha uygun düşmektedir. Tanık olduğumuz açılım sürecinde çözüme yaklaşıldığını görmüştük. Sonra ne olduysa, birden çözüm masası devrildi(!)
Başlangıçta bu sorunu AKP çözebilirdi. Türkiye’de Kürt sorununun uzlaşma ile çözülmesi ABD’nin ve İsrail’in yararına olmazdı. Komplocu güçlerin beklentisi, Kürtlerin ayrılmaktan yana tavır koyması idi. Kürtler Türkiye’den ayrılmaz ise; Büyük Kürdistan’ın kurulması söz konusu olmazdı, çünkü bu aynı zamanda büyük İsrail düşünün olmazsa olmaz parçasıydı(!)
Açılım sürecinin terk edilmesi ile yaşanan olumsuz olaylar HDP’nin güçlenmesine neden oldu. 2015 Genel seçiminde AKP azınlığa düştü. Bahçeli ile Baykal AKP’nin yardımına koştu. Muhalefetteki bir parti, öteki muhalefet partileri ile hareket etmek yerine, azınlığa düşen iktidarın yanında yer aldı. Üstelik, kendisine hükümeti kurma çağrısı da yapılmıştı(!) O, muhalefete muhalefet etmeyi seçti(!) Bu olayın daha öncesi de karanlık. Ecevit Hükümeti ortaklarıyla birlikte seçime ilişkin karar almışken; karar alıcılar arasında Bahçeli de var…Birdenbire Bahçeli bir erken seçim talebinde bulundu. Bu davranışını o gün anlayamamıştık, şimdide nedenini bilmiyoruz(!)
2002 Erken genel seçimi sonucunda iki parti dışında kalan partiler meclisinde dışında kaldılar. ANAP ve DOĞRUYOL partilerinin ittifak görüşmeleri çok iyi giderken, beklenmedik bir biçimde bozuldu. Seçmenlerin %46 gibi bir kesimi temsilden yoksun kaldı. Üçte bir oy ile meclisin üçte iki çoğunluğuna sahip olmak hiç normal değildi ve sonraki gelişmelerde hiç normal olmadı! Mumcu ve Ağar’ın partileri meclise girebilseydi, farklı bir koalisyonla her şey çok daha farklı olabilirdi!
MHP, AKP’yi engelleyerek Kürt sorununun çözümünü engellerken; İYİ Partide CHP’nin HDP ile ilişki kurmasını ve yakınlaşmasını engelledi! Bütün bunlar neden oldu, nasıl oldu bilemiyoruz. Zaten Eklemettin olayı da ayrıca açıklanmaya muhtaç. Aynı süreçte muhalefetin ki, özellikle Kılıçtaroğlu’nun açıklanmaya muhtaç çıkış ve davranışları var. Yani bütün bu olaylar acaba komplo mu?