Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılı Türkiye’de ve küremizde Türklerin yaşadığı tüm ülkelerde coşkuyla kutlandı.
Alman medyasında gösterilen belgeselleri izleyince hüzün ve hüsran hissediliyor. Cumhuriyet yüz yaşında, ama demokrasisi sivil ve askeri darbelerle sık sık sekteye uğradı. Demokrasi ayrı bir ölçekle değerlendirilmelidir.
Cumhuriyetin seksen yılını yaşamış bir kadın olarak, kadın haklarına getirilen kazanımları özetlemeye çalışacağım.
Çeşitli gazetelerde makalelerde yazıldığı için tekrar niteliğinde olabilir. Ama olsun, kayda geçsin.
Yıllardır Köy Enstitülerin kapandığı yası tutulur, eğitim öğretime verdiği zararlar konuşulur yazılır. Çok sayıda bu konuda kitap yazılmıştır.
Fakat öğretmen okulların eş değerde olduğuna yer verilmez. Köy Enstitülere kapatılınca kızlar erkekler ayrılır, kız ve erkek öğretmen okulları, aslında Cumhuriyet reformlarının bir ürünü olarak devam eder.
1956 yılında köyüm Mustafacık’tan Bolu Kız Öğretmen Okuluna, gittiğimde okul Kızılçullu/İzmir Köy Enstitüsü’nden yeni gelmişti. Yalnız öğrenciler değil, öğretmenlerimiz de Kızılçullu kökenliydi.
Eğitim öğretim amacı, ilkeleri aynı değerdeydi. Genel kültürde çok iyi yetiştiğimizi, Federal Almanya Başbakanı Dr. Angela Merkel’in İstanbul’da Anadolu nerede, diye sorduğundan çok daha önce, yetmiş yıllarında Berlin-Spandau Lynar İlkokulu’nda göreve başlayınca fark etmiştim.
Aşağı yukarı kırk beş Alman öğretmenden yalnız bir tek müzik öğretmeni Peter Bey’in nota bilgisi vardı. Biz iki Türk öğretmeni de müzik dersi vermeye başladık. Ben mandolin, meslektaşım Kâzım Bey Flüt çalarak derslerimize renk katıyorduk.
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunda hizmet eden binlerce Alman bilim insanlarından birisi olan Edward Zuckmayer’in kurduğu ve direktörü olduğu Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü müzik bölümünde yetişen müzik öğretmenleri sayesinde iyi yetişmiştik.
Okul şarkıların çoğunun melodisi Almancadan alınmaydı. Örneğin Daha dün annemizin kollarında yaşarken, şarkısı Morgen kommt der Weihnachtsmann şarkısının melodisinden alınmadır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün reformları Berlin-Spandau / Lynar okulundaydı. Küremizin her köşesinde nerede bir Türk varsa O’nun reformlarını birlikte getirmiştir.
1963/64 ders yılında ilk mesleğe başladığım Erciş/ Van Yatılı Bölge okulu ve diğer yatılı bölge okulları da Cumhuriyetin devamında ürünüdür. Yanılmıyorsam otuz üç, çoğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da olmak üzere Köy Enstitüsü amaç ilkelerine uygun öğretim yapılıyordu. Facebook aracılığı ile beni bulan öğrencilerim bu bilgimi doğruluyor.Öğretmen Okulu mezunların hepsi en az bir müzik enstrümanı çalar, köye gidince milli oyun, tiyatro eserleri sahneye koyar. Bir müsamereyi tek başına hazırlama zorundaydı, ona göre donanımlıydı. Köylüyü sağlık ve tarım konularında aydınlatmak amacıyla yetiştirilmişti. Dikiş, nakış ve el işlerinde köy kadınlarına örnek olacak şekilde uygulamalı öğrenim görmüşlerdi.
Berlin’de duvar yıkılana kadar daha başarılı olmamız için Berlin Bilim Senatörlüğü, sayısız geliştirme, ilerleme kursları ile üniversite tahsili dengeli yetişmemizi sağladı.
Makalemin başlığına aldığım kadın haklarını, biyografım anlatıyor.
Osmanlı İmparatorluğunda II. Mahmud zamanında yapılan bir nüfus sayımda, yalnız erkekler ve hayvanların sayıldığını, bir makalede okumuştum. Mutlaka hayvanlarda atlar kast ediliyor. Çünkü at o zaman tek ulaşım kaynağıydı.
Doğruluğunu tarihçiler yazacaktır.
Kadın birey oldu, restoran, sinema gibi alanlara yalnız gidebiliyordu. İstediği mesleği seçebiliyordu. Kanun karşısında boşanma, seçme ve seçilme, miras paylaşımında eşit haklara sahip, eşit muamele görüyordu. Kadınlar özgürce sokağa çıkabildiler, istedikleri gibi giyinebildiler. Seyahat özgürlüğü olmasaydı, kadın işçiler 1961 yılında itibaren Almanya’ya konuk işçi olarak gelip çalışamazlardı.
Cumhuriyet, kadınların artık ikinci sınıf insan olmadığının göstergesidir.
Lâtife Hanım’ın Batılı kadınlardan çok daha ileri seviyede eğitime ve tahsile sahip olması, Müslüman Türk kadınları için rol model olması, Avrupa basınında o zaman çok geniş yer bulmuştu. Türkiye’deki dönüşümün vücut bulmuş haliydi. Modern Türkiye’nin modern yüzüydü. Ankara’ya yönelik algıyı değiştirmişti.
Hem uluslararası imajı hem de Lozan’daki Türk heyetinin elini güçlendirmişti.
Lâtife Hanım ile Mustafa Kemal Atatürk’ün platin nikah yüzükleri İsmet İnönü tarafından İsviçre’de hazırlanmış ve hediye edilmişti.
Sık sık Atatürk’ten alıntıları, fotoğrafları ile kendilerini Atatürkçü göstermek isteyenlerden olmadım hiçbir zaman. Yaşadıklarımla öğrettiklerimle onun ilkeleri bana hem özel hayatımda hem de meslek hayatımda yol göstermiştir. Bugün bu satırları yazıyorsam, önce Mustafa Kemal Atatürk’ün sonra ailemde unun reformlarına inanan babam, dedem gibi aile büyükleri sayesindedir.
Kadınlar erkeklerin desteği olmadan haklarını yalnız koruyamazlar. Babam ve dedemin gayretiyle, tahsil yapmak üzere köyden ilk çıkan kız çocuğu oldum. Benden sonra gelen bütün akraba kızları yüksek tahsil yapmıştır.
Her reform ilk adımla, bir model ile başlar. Bir kız çocuğu okursa bir aile okuyacaktır.
Bugün Cumhuriyet eserlerinden Türkiye’de neler kalmıştır, olumlu olumsuz gelişmeler nelerdir, hangi yönlerde geriye gitmek, görülüyor?
Bu soruların cevaplarını Türkiye’den gelen konuşmacıların verdiği bilgileri panellerde dinledik. Bulunduğum bir panelde moderatörlüğünü www.ha-ber.com Genel Yayın Yönetmeni gazeteci Sefa Doğanay’ın yürüttüğü ve konuşmacı olarak Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan katılmıştır. Bu panelle ilgili yorum ve düşüncelerimi gelecek başka bir makalede yazacağım.
Cumhuriyet kadını olmak ayrıcalıktır.
Hoşça kalın!