İNSANLAR VE MÜŞTEREKLERİN TRAJEDİSİ

Kreşte Bir Deney

Anneler ve babalar, dünyanın her yerinde çocuklarını kreşten almak için acele ederler. Bazen birkaç ebeveyn geç kalır ve öğretmenlerin fazladan onları bekleyerek mesailerine ek zaman geçirmelerine neden olur.

Ebeveynleri geç kalmaktan caydırmak için ne yapılabilir sorusuna cevap aramak için 1998 yılında İsrail'de bir deney yapılmış. İki bilim insanı, bazı kreşlere çocuklarını geç alan ebeveynlere para cezaları getiren ve bazı kreşlere de (kontrol gruplarına) para cezaları getirmeyen bir deney yaparlar. Gecikmenin bedeli oldukça kayda değer bir miktar olarak belirlenir. Şaşırtıcı bir şekilde, para cezası getirildikten sonra geç alımların sıklığı iki katına çıkar, geç alma süresi daha da uzar.

Bilim insanlarının birinci olarak  vardıkları ilk sonuç: İnsanların tercihlerinin sonucu para ile ifade edilen kararlara karşı çok hassas olmayabileceğidir.(1)

Para cezası olmadığında öğretmenin zamanına saygılı olan daha duyarlı olan ebeveyn para cezası olunca bu saygıyı göstermiyor. Para cezasını, öğretmenin beklemesinin bedeli olarak görüyor (para cezası ile öğretmenin beklemesi satın alınabilir, para cezası bunun bir bedelidir!) ve davranışının sosyal anlamı “parasını veriyorum, beklesin” şeklinde kaba bir duruma dönüşüyor. Para uygulaması ile bir insanı, öğretmeni ve onun zamanını satın alınabilir metaya indirgemek gibi bir duruma neden olmuş oluyor. Para alınmayan kreşte saygı, özür dileme, geç kalmaktan dolayı mahcup olma yaşanıyor iken...

Varılan diğer sonuç şu olabilir: Yaşanması halinde insanın zamanına saygısızlık ve dolayısıyla etik boyutları olan bir olayın (çocuğu geç almak) karşılığı parasal bedele dönüştürüldüğünde bu etik boyutu yok olmuş hale gelebiliyor. Üstelik ebeveyn, çocuğu ile daha az beraber olacağı, çocuğun onu daha fazla bekleyeceği gibi sonuçları da para verdiği için umursamayabiliyor.

Benzer şekilde, otoyol veya normal yollarda radar (veya EDS) olsa bile “hız sınırının çok üstünde” giden araç sahiplerinin bu hareketinin altında da aynı sorunlu etik anlayışı var. Para cezası bir bedel olarak algılanmakta, bedelini öderim anlayışı ile risk kendisi için değil başkaları için de arttığı halde zihinlerde kural dışılık hakim olmaktadır.

İnsanlar, Ortak Yararlara Farklı Davranıyorlar

Toplumda insanlar, başkalarını dolaylı ya da doğrudan etkileyen  “ortak olan imkanları, yararları ve hakları” kullanırken aşağıda özetlenen değişik davranış modellerini sergilerler;

Özgeciller; diğerlerinin mutlu olmasını veya diğerlerinin refahını veya başka bir yönünü önemseyebilir. Duyarlı, “özgecil” terimiyle ifade edilen bu insanlar toplumda hayır işleri, doğa koruma işleri, gönüllü çalışmalar vb. yapan naif insanlardır. Kurallara uyarlar, başkaları için haklarından, sıralarından vazgeçerler ve onlara yer açarlar.

Adiller, eşitsizlikten kaçınma davranışını benimserler. Başkalarına bir noktaya kadar özverili olarak yardım ederler. Ancak haklarını korurlar, haklarının bir adım ötesine gitmezler. Kuralların çiğnenmesine karşı dururlar.  Bu tarz yapıdaki insanlar adalet, kamusal işlerde başarılı olurlar.

Diğer bir grup insan yararcılardır; yaptıkları işlere bedel talep ederler, bedel ödemeyi sevmezler. Onları karşılığı (yarar) para olmayan işler motive etmez. Başkalarının durumuyla ilgilenmezler. Kuralların işine yaramayanlarını benimsemezler.

Başka bir grup insan ise  başkaları için iyi düşünmez, kendi yarar ve fırsatlarında bir azalmayı kabul etseler bile, diğer insanların daha yüksek kazanımlarını engelleme eğiliminde olmaktadırlar. Toplum için ortak hakların kullanımında problemli davranışları olabilir.

Müştereklerin Trajedisi

Yukarıda açıklanan davranış modelleri olan insanlar toplumun yararına sunulmuş olan “müşterek alanları” veya “yararları”: Doğayı, suyu, plajı, denizi, havayı, kamusal hizmetleri, yolları, dereleri, ormanları, temiz çevreyi, sessizliği, ... kullanırken “başkalarını düşünme” davranışı yönünden farklılık içinde olduklarından sorunlar yaşarlar ve yaşatırlar. Bu yüzden yaşamda etik kurallar, katı kurallar, kanunlar vb. var. Bu kurallar çoğunlukla “kararlarında bir başına olan insanın” denetimi için yeterli olmaz. Ya da denetleyebilseniz de kreş ve trafik örneğinde olduğu gibi “parasal bedelini öderim” davranış moduna girmeleri ve “insanlık adına kazanılan değerleri korumayı amaçlayan etik duygusundan uzaklaşma” söz konusu olur.

Bu konu, ortak kaynakların halkın kullanımında yaşanan sorunlar doğa korumada, felsefe ve sosyolojide tartışma konusudur. “Müştereklerin trajedisi” adıyla ele alınır.

Fayda ve Uzlaşma

Müşterek faydaları kullanırken insan davranış modelleri şu modelde daha ekstrem bir şekilde ele alınmıştır; (2)

İki denek 100 dolarlık faydayı paylaşacaklardır. Deney sonunda iki kişi bu parayı paylaştıkları miktarda nakit olarak alacaklardır. Ama bu faydayı -parayı- almak için uzlaşı sağlamaları gerekmektedir. Eğer uzlaşmazlarsa para verilmeyecektir. Yani müşterek fayda yok olacaktır.

Bu deneyde; İlk pazarlık teklifini yapan özgecil olan kişilerin faydanın çok azına razı oldukları, (5-35 Dolar) arasındaki tutarlarda uzlaştıkları görülmüş. (Yani, yeter ki sağlanan fayda sürsün, herkes faydalansın, fayda devam etsin düşüncesi ile hareket ettikleri).

İlk uzlaşı teklifi “Adiller” grubundan gelirse 50:50 paylaşımını önerdikleri, faydanın devamına yönelik tavırları olduğu görülmüş.

“Yararcı” olarak adlandırılabilen kişiler ise ilk öneriyi kendileri yaptığında 65-100 Dolar arasında kendilerine pay-yarar bekledikleri görülmüş.

Yukarıda özellikleri açıklanan son gruptaki birey ise uzlaşı görüşmesinde, uzlaşı teklifi götürmeme veya yapılan teklifi red ederek uzlaşma sağlanamamasına neden olarak tüm faydanın kendine veya başkalarına sağlanmasına engel olmuş.

Sonuç olarak; Kendilerine peşin olarak ödenmesi vadedilen parayı-yararı paylaşmakta bile sorun yaşayan insanlar ile bir arada doğayı, kamu hizmetlerini paylaşıyoruz. İnsanların çoğu ise temiz çevre, doğa, su, deniz, ... gibi faydası para ile ifade edilemeyecek yararları olan ama bu yararı hemen veya nakit olarak değil de genelde dolaylı olarak aldıkları “müşterekleri” kullanmakta sorun yaşarlar.

Müşterek yararlarda uzlaşı  iradesini gösterme başarısı düşüktür. O yüzden doğa korumaya, çevreye ve sürdürülebilir kullanıma görül veren aktivistler çok azdır. Toplumsal yaşamda doğal yararları korumada insanların bazıları özverili, bazıları kayıtsız kalabilir, bazıları tahrip edebilir. Bu yüzden çoğunluğumuz çıkarlarımız veya hükûmetlerce güdülen siyasi yaklaşımlar yüzünden doğayla uzlaşı içinde olamadığımızdan ortaya çıkan “müştereklerin trajedisi” bize; iklim değişikliği, kirlilik, içilebilir su kıtlığı, su baskını, kuraklık, gıda kıtlığı ... gibi trajedileri yaşatıyor. Nihayet “insanlık trajedisine” giden yoldayız.

Yararlanılan kaynaklar

(1) Uri Gneezy and Aldo Rustichini. 2000. ‘A Fine Is a Price’. The Journal of Legal Studies 29 (January)

(2) J. Henrich,R. at all. https://henrich.fas.harvard.edu/files/henrich/files/henrich_et_al_2006.pdf (07.07.2023)