Olması gerekenlerin dışında, tasarlanarak yapılan ve beklenmez olan şeyler ihanetin kapsamındadır. İhanet iyi niyetli taşıyıcıların bilmeden yaptıkları katkılar sonunda, kişisel çıkar sağlayanların kurguladıkları tasarımlardır. İhanet planı uygulanabiliyor ise, karşıtlardan çok yandaşların olduğu veya oluşturulduğu ortamlar söz konusudur. İhanet edenlerin kullandıkları arasında, öncelikle bilinçsizler ve inanmaya hazır olanlar vardır. İnanmak olgusunun gerçekle fazlaca bir ilişkisi yoktur. Basit çıkarları nedeniyle inanmaya hazır olanlar gözü kapalı olarak inanır ve yandaş olurlar. Genel olarak yığınlar en çok, en az bildiklerine inanırlar(!)
Kendi çıkarlarını, bütün çıkarların önüne geçirmek; hak, hukuk ve adaletle bağdaşmadığı için, gerçek hak sahiplerine ihanettir. İhanetin özünde gerçeğe aykırılık var. Bu olgu yaşamın her alanında ortaya çıkabilir. Gerçeğe aykırılığın nedeni ise; kişisel, grupsal veya “türcü” çıkarlardır. Türler içine bu olumsuz işi yapan tek varlık da insanlardır(!) Çıkarın özündeki haksızlık, öncelikle güveni zedeler. Güven, birlikteliklerin olmazsa olmazıdır. Fırsat eşitliği, birlik ve beraberlik ve mutlulukların temel dayanağıdır. Bu nedenle kişi veya grup kayırmak, kelimenin tam anlamıyla topluma ihanettir. Toplumların yarılmasına neden olan ve tarihsel süreçte farklı biçimlere bürünen en temel ve değişmez olan sınıfsal ihanettir(!) Sınıfsal ihanetin zirvesi, aynı sınıftan olmasına karşın; içinden çıktığı sermaye sınıfına bile ihanet eden faşistlerdir. En kanlı ve baskıcı sınıfsal diktatörlük bir avuç oligark ve onların sadık uşaklarından oluşur(!) Şiddet sarmalında, eldiven içindeki demir yumruk emekçilerin tepesine inerken; bu şiddetin etkisiyle, kendi sınıfından ve fakat biraz uzağında olanları da uyarmış olurlar(!) Mesela onlara paylaşımdan pay verilmez veya çok az verilir. Siyasetin finansmanını yapan yandaşlar dışında kalanlar ötekidir! Bu nedenle ihanetin tepesinde oligarklar yer alır. Ne yazık ki, onlar en çok kendilerine ihanet edilebileceği endişesi içinde olurlar!
Genel olarak ihanet dendiği zaman ilk akla gelen, eşler arasındaki sadakatle ilgili olandır. Eşlerin ihanetinde suçlu olan erkek, günah keçisi olan kadındır(!) Erkekle eşit sayılmayan kadın, öncelikle suçlanacak olanlardandır. Eşlerin değişime uyum esnekliğindeki aksama, ihanete davetiye çıkarabilir. En yaygın olan bu ihanet biçimi başka bir tartışma konusu olabilir. Bizim ağırlıklı olarak vurgulamak istediğimiz, ihanetin toplumsal boyutudur.
Devletin malını çalan, yani halka ait olanı kişisel kullanıma sokan; toplum karşısında gaspçı ve aynı zamanda da suçludur! Halkımızın veciz bir şekilde dillendirdiği gibi; “Tüyü bitmedik yetim hakkı.” Söz konusudur. Öncelikle etik olarak ve inançlar gereği, bu tür suçlar, topluma ihanet kapsamında değerlendirilir. İnançlarını çıkarlarının aracı olarak kullananlar ve Allah’la aldatanlar; inançlarına, kendi insanlarına ve dünya insanlık ailesine ihanet etmiş olurlar!
Tarihsel olarak adlandıracağımız ihanet, sınıfsal olan ihanettir. Sermayenin emeği sömürmesi, ihanetin kurumsallaştırılarak yasal güvencelere kavuşturulmuş biçimidir. Bu sömürü sürecinde kullanılan yardımcı malzeme din ve milliyetçiliktir. Bunlara eğitimli fakat sermayeden yana taraf olan çıkarcı yöneticileri de eklemek gerekir. Bu tür dolgu malzemesinin üretilebilmesi için, devlet kurumlarına gerek var ve okullar ilk sırada yer alır. Ancak yargının işlevini de unutmamak gerek. Taraf olmayan ve sadece hukukun üstünlüğünden yana olan yargıçların bulunduğu toplumlarda ihanetler asgariye iner. Hırsızlık, yolsuzluk, kayırmacılık ve adaletsiz bölüşüm, demokratik hukuk devletlerinde suç sayılacağından dolayı ihanet asgariye iner. İhanet her koşulda kılıfına uydurulmuş bir suçtur!
İhanet aldatma temelli kurgu ve yaklaşımlardır. Aldatılma, inanmaya hazır olanların kurtulamadığı bir tuzaktır. Somut olan olay ve olgularla aldatmak için aptallara gerek duyulur. En kolay aldatmalar, soyut değerler üzerinden gerçekleştirilir. Bu nedenle din ve milliyetçilik, en yaygın olarak kullanılan malzemelerdendir. Dünyada en çok bu araçlarla yığınların aldatıldığı görülür. Bilinç düzeyi yetersiz olan kişiler, olaylar arasındaki neden sonuç ilişkilerini kavrayamadıklarından, inanmaya hazır olan yığınlardır. Ayrıca bu bireylere sağlanan yanıltıcı bir kolaycılıktır ki; “Şeyh uçmaz ama müritleri uçurur(!)” Şeyhin eteğine yapışan (kul-köle olan) mürit avantadan cenneti garantilemeye çalışır(!)
Topluma, doğaya ve öteki varlıklara ihanetin temelinde bireysel çıkarlar yatar. İlk “çiti” çeviren kişi bu ihaneti başlatanlardandır. Topluma ihanetin en yaygın olduğu alan siyasettir. Siyasetçilerin bir kısmı özel çıkarları için, genel yararlar üretirler. Bu yaklaşımın adı ideolojidir. İdeoloji, istem ve beklentilerden oluşur. İstem; “her şey benim için”, beklenti “Her şey benim istediğim şekilde…”
Kapitalizm, en yakınındakilere ihanet etmekle başlar ve dalga dalga yayılır. Bu yayılmanın kapsamında, doğa, insanlar, hayvanlar, bitkiler ve tüm öteki varlıklar yer alır. Hatta bu çıkara dönük ihanetlerden hava ve su bile kurtulamaz. Boşuna dememişler; “Kapitalistler gölgesinden yararlanmadığı ağacı keser!” İnsanları en çok, insanlıktan uzaklaşanlar yorar! Ve ihanet bir insanlık suçudur! Hukukun üstünlüğüne inanmayan siyasilerin vaatleri yalanlardan oluşur. Bu yalanlar gerçeğe ve insanlığa ve hatta tüm varlıklara ihanettir!