İnsan o ki, gerektiğinde;
Çekebilmeli ön yargılarını namludan…
Çekebilmeli tetikten nefretin parmağını,
Paylaşmanın mutluluğunu da paylaşmalı!
Eşitlik, benzerlerin denkliği olarak düşünülebilir. Denklik ezmeyen ve ezmelere geçit vermeyen bir duruş olarak ifade edilebilir. Tam eşitlik bire bir aynı olan şeyler için geçerlidir. Ayrıca bire bir aynılık nesneler için söylenebilir. Genellikle objelerin benzerliği olur ama bire bir eşitliği olmaz.
Nicelik olarak denklik ile nitelik olarak denklik aynı koordinatlarda olsa bile aynı olmaz. Nitelik eşitliği aynı olabilir ama öznenin yaklaşımı aynı olmayabilir. Bu görece özerklik iradi yaklaşımı yansıtır. Denkliğin olabilirliklerini kullanma, özgür iradi bir tercih olabilir hatta, aşkın tercihler devreye girebilir. Burada belirleyici olan pozitif bireysel yönelimlerdir. Bu yönelimler yaratıcılık barındıran üretkenlikler olunca; bilime, kültüre ve yaşama katkı olabilir.
Eşit olmayanların eşit varsayılması, başat eşitlikçiye olumlu katkılar sunarken; daha çok gereksinimi olanı da frenlemiş olur. Varsayalım ki bir toplulukta ailelere ekmek yardımı yapılıyor olsun. Bu yardımda ailelerin nüfus sayısı dikkate alınmış olsun. Bu eşitlikçi yaklaşımda sadece kuru ekmekle yetinmek durumunda kalanlar ile, ekmeği öteki yiyeceklerine katık edenler ne kadar eşit olabilir? Burada eşitliği sağlamak için özel durumlar dikkate alınarak pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır. Bu uygulama yaşama saygının gereği olarak yapılmalıdır. Bu vicdani yaklaşım hiçbir ayrım gözetilmeksizin uygulanmalıdır.
Ayrımcılıkların önde geleni tür ayrımcılığıdır. İnsanların kutsallarına yaranmak için hayvanları kurban etmeleri hiç anlaşılır gibi değildir. Eşitsizlik önce fırsat eşitliğini yok eder. Yaşam açısından olaya yaklaşıldığında, uygulanan ayrıcalık yaşam eşitliğini yok etmektedir. Bu kapsamda doğayı da aynı denkleme dahil etmek gerekir. Üstelik “bayram” ile “kurbanın” aynı cümlede kullanılması olabilir gibi değildir(!)
Eşitliğin kabullenilmediği cins ayrımcılığı, insanlar okyanusunda en yaygın olandır bir ayrımcılıktır. Ayrımcılık uygulayanlar ile, ayrımcılığa uğrayanların toplamı bire yaklaşır. Oysa demokratik olacak olan değerin sıfıra doğru yaklaşması olabilir. Ayrımcılığa karşı çıkan duyarlı bireyler farklı yol ve yöntemlerle ayrımcılığın hedef tahtasına yerleştirilirler. Burada kullanımı en eski olan itibarsızlaştırma silahına başvurulur(!) Cahil yığınlar genellikle iftiralara ve yalanlara inanmaya hazır olan yığınlardır. Devasa inananlar ordusu, inançları istismar edenlerin hizmetinde olurlar. İnancın kökeni değil, ihtiyaç içinde olanların inanması önemlidir. “Dünyanın en güçlü orduları bile inançları yenemez!” Ne yazık ki, yaşam bu yanlışın doğrulandığını göstermektedir.
Tanık olduğumuz ayrımcılıkları irdelediğimizde; din, dil, cins ve ırk ayrımcılıklarının olduğunu görürüz. Yaşam açısından soruna yaklaştığımızda, tür ayrımcılığının olduğunu ve bu ayrımcılığın farkında olmaksızın bilinçsizce uygulandığını görürüz. Bu ayrımcılık gibi kendisini görünmez kılmaya çalışan “erk” ayrımcılığı var. Erk ayrımcılığı paylaşım temelli olduğu için önemlidir. Yeryüzünde tanık olduğumuz sorunların büyük bölümü, paylaşım adaletsizliğinden çıkmaktadır. Erk ayrımcılığı bu adaletsizliğin kaynağıdır. Yandaşlar kayrıldığında, yığınların hakları gasp edilmiş olur. Dünya nüfusunun yüzde biri, tüm gelirlerin yüzde doksan dokuzuna sahiptir(!) Ayrımcı ve adaletsiz paylaşım ötekileştirir. Eşitliğin olmadığı yerde; hak, hukuk, adalet olmaz! Buralarda işsizlik, yoksulluk ve enflasyon kaçınılmaz olur!
Sönen erişilmez yıldız parlamalarıdır,
Şafak dökülür göğün saçaklarından.
Şakımaktadır iki eli kandaki bülbül…
Ve çözülecektir güneşe soyunan su!