Genellikle düşüşler söz konusu olduğunda, dibe vurup dipten döneceği varsayılır. Bu varsayım, dip denen noktanın son olduğunu kabul eder. Sorun toplumsal olduğunda, benzerlerin aynı zaman dilimi içinde düşmesi söz konusudur. Ancak farklılıklar aynı zamanlı olmadığı için her şey bir anda olup bitmez. Tıpkı bir akar gibi, kayıpları başka kayıplar izler. Düşüş devam ederken bazı unsurlar akışı terk eder. Hal böyle olunca, düşüşün sürekliliğinden söz edilebilir ki, işte bu bir dipsiz düşüştür(!) Orta sınıf yok olurken beraberinde demokrasiyi, girişimciliği ve liyakati de götürür. Az yoksullar tam yoksul ve çok yoksullarda yok olmaya sürüklenirler. Kayıplar bir kesimin servetine servet katar fakat bir noktadan sonra soğurulacaklar azalır bu kez rota birlikte olanların zayıfları hedefe girer. Büyükler, kendilerine öykünen mafyacıları yemeye başlar(!)

Emeği ile geçinenler açısından, yetersiz ücretler fiyat artışlarına yetişemez. İnsanlar tüketim tercihlerini değiştirmek zorunda kalırlar. Artık tercih değil, zorunluluklar belirleyici olur. Çocuklar ve gençler umudumuz ve geleceğimiz iken; çocuklar sağlıklı olarak beslenemez ve gençler ülkeyi terk etmek için yollar arar. Aslında bu, ülkenin geleceksizliğidir. Aklı başında birileri mutlaka bu kötü gidişe dur demelidir ve hepimiz bu doğrultuda oluşacak çabaya omuz vermeliyiz! Bu ülke bizim ülkemiz…

DİPSİZ DÜŞÜŞ!...

Tuz koktu, su çürüdü, sözün bittiği yerdeyiz!

Bir fırtına ki, yer yerinden oynar…

Dökülüp saçılır arkasız yapraklar!

Düşler kırılır, çöker hayaller.

Ve yalınkat canlar teninden kopar!

 

Gececi ziyaretçilerimiz firari düşüncelerle,

Onların sınırsız, dokunulmaz ve yıkıcı hallerine karşı…

Ürkütücü karanlıklarla beslenen yoz bedenlerle;

Gece taşkını karanlıklarla kalırız, şafak yetişmezse…

Bir böğrü yırtılsa bu karanlığın...
Ortalığa saçılsa görülmeyen pislikler.
Görülse korku ikliminde ölüm tarlaları,
Ve durdurulsa tüm vakitsiz ölümler!

 Kırık aynadaki gelecek param parça!

Utangaç bir güneş aralar bulutları,

Uçuşur gülümsemelere küs çiçek renkleri…

İnciye dönüşür yaprak damlacıkları;

Rüzgârın taşıdığı ayrılıklar gözyaşlarına belenmiştir!

Sesler çöktüğünde, terörün sesinden başka ses kalmaz geride!

 

Yaslı çelenklerde boynu bükük karanfiller…

Seçme özgürlüğümüz seçeneksizlikten yana;

Çalışan yoksul, emekli yoksul ve işsiz yoksullarla…

Umut öksüz kalır, çözüm çözümsüzlük üretenlerdeyken!

Bir bir kapanırken yüzümüze umudun kapıları!

Erkence ve yaşamadan yaşlanır oldu çocuklarımız!

 

Çareleri tüketir çaresizlikler!...

Yüreklere kök salan acılar tükenmez ki!

Çözülür güller, bahar söner; yaşamlar donar!

Utancından bulutlanır gözü dünyanın.

 

Daha kötüden kaçınırken tutunuruz kötülere(!)

Yoksulken ve daha yoksullaşırken birlikte,

Kayıplarla uyanırız korkulu sabahlara…

Düşmenin zirvesindeyken gömülürüz derinliklere.

Dipsiz bir kuyudayız, düşüyoruz düştükçe!...