Bugünlerde depremin ardından üç milyonu kişiyi geçeceği anlaşılan iç göç yaşanıyor. Göç, insan hayatında önemli bir olgudur. Derin izler bırakır. Depremin travmasını yaşayan insanlar için göçün de ayrı bir travma etkisi yapacağını düşünmeliyiz. 
    Göç olgusunu çoğumuz yaşamıştır. Ülkemizin yakın geçmişinde insanlar köylerinden kentlere göçtüler. Göç, duygu yoğunluğu yaşatmasının yanında acı verici bir deneyimdir. Zorunlu göç olgusunu ise zihin normal şekilde işleyemeyebiliyor, kaos sırasında yaşanan karmaşık duygulara benzer duygular yaşanıyor, insanlar dalgın, gergin ve hassas oluyorlar. 
    Deprem bölgesinin mahrumiyet içeren güvensiz ve yaşamı tehdit eden koşullarından kaçan depremzedelerin kitlesel göçü yoksulluk riskini de içeriyor. Depremi yaşamak çok büyük bir olay iken buna ilave olarak yaşadıkları göç, çok yönlü tezahürleri olan karmaşık psikososyal bir süreçtir. Ayrı travmalara neden olabilir. Depremzedelerin yer değiştirme öncesinde yani depremde, göç sırasında ve sonrasında yaşadıkları, yaşayacakları da maruz kaldıkları travmanın doğasını açıklamak için mutlaka önemli olacaktır.


    Çağdaş klinik travma uzmanları travmanın iki ana yönünü vurguluyorlar: Birincisi travmanın amnezik etkisinin olması ve ikincisi de anlatılmaz olması. Amnezi, hafızada depolanmış gerçekler, deneyimler ve bilgilerin unutulmasıdır. Başka bir deyişle, travma mağdurları travmatik olayın gerçekleştiğini bile unutabilir ve hatırlasalar bile, bunun hakkında anlamlı bir şekilde konuşamazlar. 
    Çok az insan hayatı boyunca terör, ekonomik nedenler veya deprem gibi zorlayıcı nedenlerden dolayı göç etmek zorunda kalan insanlar kadar zorluk ve yaşama uyum sorunu yaşar. Bir insanın; yıllarca süren emekleri ile aldığı evinin ve hatta ecdaddan hatıra kalan evinin yıkıldığını görmesi veya onu terk etmesi, zorlu ve belirsiz bir göç yolculuğuna çıkması ve belirsizliklerle, engellerle yüzleşmesi zor bir süreçtir. Göç ile geldiği yerde yaşamı yeniden yaratmak, alışılmadık bir adaptif yetenek gerektirir. Bu yetenek çok az insanda vardır. Bu nedenle göç edenlerin destek olmadığı takdirde çok azı iyi bir yaşam ortamı kurabilirler. 
     Deprem ve göç gibi insanların geçmişlerini, yakınlarını, işini kaybettiren korkunç olaylarla oluşan kayıpların etkileri hem fiziksel hem de zihinsel olarak uzun süre devam edebilir. Bu nedenle göç eden kişinin “hayatında değişiklikler olacağını kabul etmesi”, geleceğini buna göre yeniden şekillendirmesi gerekecektir. Bunu kabullenmek zor olsa da yaşananların neden olduğu stresi azaltmak açısından önemlidir. 


    Depremin yaralarını sarmak, deprem bölgesinde kalanların barınma ve beslenme ihtiyacını ivedikle sağlamak, hızla yeni evler yapmak amaçlı çalışmalar devam ediyor.  Ancak oradaki işini, umudunu hatta yakınlarını yitirenler; istemsiz olarak “bir süre sonra geri dönerim” veya  “geldiğim bu yerde yeni bir yaşam ortamı bulmalıyım” şeklinde düşüncelere sahipler. Farklı illere akrabalarının yanına veya iş umuduyla ya da belirsiz bir umutla göçen insanların göç travmasını daha hafif atlatmaları için yerel yönetimlerin bir uyum programı oluşturması gerektiği kaanatindeyim. 
    Deprem bölgesini terkeden ve göçmen olmak zorunda kalan bu insanların Suriyeli göçmenlerden temel farkları; depremzedelerin büyük bir travma yaşamaları, yakınlarını ve neredeyse herşeylerini kaybetmeleri, istemsiz/zorunlu olarak göçmek zorunda kalmalarıdır.     Ülkemize gelen Suriyeli göçmenler ise göç öncesi büyük bir travmaya girmeden çoğunluğu yakınlarıyla beraber, para olarak varlıklarını da yanlarına alabilmiş olarak “daha iyi bir yaşam arayışı ile” çoğunlukla istemli bir göç yaşamışlardır. Ancak onların da yabancı bir ülkede göç zorlukları ve travması içinde olduklarını unutmamak gerekiyor. 
    Bu iki göçmen kitlesi ile ilgili olarak değerlendirme yaparken mülki idareler ve yerel yöentimler tarafından  her iki kitlenin hassas oldukları konulara dikkat edilmesi yararlı olacaktır.


    Ve çocuklar!
    Bilimsel araşatırmalara göre göç sürecini yaşayan en hassas grup çocuklardır. Birdenbire ve gece gelen deprem travmasını takiben yine apar topar göç yaşamak bedensel ve mental sağlık riskleri yanında sosyal ve kültürel  uyum sorunlarını doğuracağı vurgulanmaktadır. Çocuklar yaşadıkları travma sonrası derin stres, özgüven kaybı, bunalım, korkular, kendini geri çekme gibi içsel sorunlar yaşamaktadır. Yaşadığı sorunların dışavurumu ise çevresine yabancılaşma, çekingenlik, eğitim sürecindeki başarısızlıklar, saldırgan ve isyankar davranışlar olmaktadır. Çocuklara özel uyum programlarına, kucaklayıcı davranışlara ihtiyaç duyulacaktır.
    Bizler, göçmenlerin geldiği illerdeki yerleşikler ise “önce çocuklar ve kadınlar” deyip göçle gelenlerin hepsini kucaklayacağız.  Temel davranış modelimiz; zamanla onlara ilginin azalmadığı, yardımsever, daha kucaklayıcı, empati kurmaya yönelik duyarlı davranışlar içinde olmaktır. 
“Biz depremi unutmaz ve onlara destek olmaya devam edersek onlar depremi unutabilirler, aksi halde, yani biz desteği ve depremi unutursak onlar depremi hiç unutamazlar”.