Gazeteciliğe ilk başladığımız dönemleri hatırlıyoruz,

Bulunduğumuz bölgede bu kadar fazla gazetecinin olmadığı bu yüzden olsa gerek haberin ve habercinin değerinin en az bugün olduğundan daha fazla olduğu zamanlardı.

Biraz gençlik biraz da gazeteciliğin verdiği karizma ile işin doğrusu pervasızlık dediğimiz sürecin yaşandığı o günlerde bizim kendimizi “usta” olarak gördüğümüz ancak “aceminin de acemisi “ olduğumuz dönemler vardı.

O günlerde altı dolu olmayan haberler dolayısı ile nerede ise hemen her Allah’ın günü adliye koridorlarını mekan tutmuş, mahkemelerde karşısına çıktığımız hakimlerin “Beyefendi bu haberi yaparken hangi argümanları kullandınız, elinizde haberin gerçek olup olmadığı ile ilgili bilgi ve belgeler var mı.?” sorusuna cevap veremediğimiz günler.

Sonraları teknoloji gelişti gelişirken de tüm hayatımız değişti, sürekli gelişim gösteren iletişim araçları dolayısı ile gazeteleri ziyaret edenlerin sayısında müthiş bir azalma yaşandı, haberler elektronik cihazlar vasıtası ile gidip gelmeye başladı.

Bizim gazetecilikten başka bildiğimiz bir iş yok, Geçtiğimiz yıllar içerisinde hemen herkes gibi bizde “nerede yanlış yaptık, gazetecilik mesleği dolayısı ile üzdüğümüz, kırdığımız insanlar oldu mu, bizim yaptığımız haberler dolayısı ile yok yere mağdur yarattık mı.?” sorusunu  sormadığımız nerede ise tek bir gün olmadı.

Mesleğe bizimle birlikte başlayan pek çok arkadaşımız gazeteciliği bırakıp başka işlere yöneldiler, bir kısmı bu dünyaya veda etti, büyük bir çoğunluk “bu meslekten para kazanacağım yok gidip kahvehane açıp çay satarım” diyerek bölgeden bile uzaklaşmak durumunda oldular.

Son 10 yıldır bölgemizdeki birkaç meslektaşımız gibi bizde kendimizi “Ustalık döneminde” kabul ediyoruz, bu ustalık durumu bizim kendi kendimize yapıştırdığımız bir etiket değil toplumun genel bir kabulü olarak görünüyor.

Son 10 yılda “Olgunlaşma dönemi” dediğimiz süreci saniyesi saniyesine yaşıyoruz,

Olayların üzerine kara düzen gitmiyoruz,

yayınlayacağımız haberi en az 3-4 yerden doğrulatmadan servis yapmıyoruz,

Kendimizi ulaşılmaz bir noktada görmüyoruz..vs.vs.

Böyle bir süreçte etrafımızdaki kalabalıklardan daha doğrusu şakşakçılardan da olabildiğince uzaklaşmış durumdayız ,

İşin doğrusu bu uzaklaşmanın da bize pek çok faydası olduğu da bir gerçek.

“Olaylara tarafsız bir göz ile bakmayı,

Anında birisini yada birilerini suçlu ilan etmemeyi

Hiçbir işe yaramayan iddialaşmaktan kaçınmayı

“Kesinlikle işe yaramaz “denilen fikirleri dinlemeyi

Kutuplaşmanın faydadan çok zarar getirdiğini”

Hep bu “Olgunlaşma dönemi” dedikleri süreçte öğrendik.

Bundan daha büyük bir kazanç olabilir mi.?

Tabi ki hayır..