18 Nisan 2004 tarihinde yapılan yerel seçim ile başlayan nüfusu büyükşehirlerde toplama siyaseti sonrasında ülke nüfusunun çok büyük miktarının yaşadığı 30 büyükşehir hayata geçirildi.
Kesin rakam belli olmamakla birlikte kaynaklar ülke nüfusunun yüzde 60’ının 30 büyükşehir sınırlarında yaşadıkları hesap ediyor ki bu durum en azından şimdilik çok büyük bir oran.
Büyükşehir olan yerleşim merkezlerinde bilindiği gibi köy yok, dolayısı ile büyükşehir sınırları bünyesinde görev yapan tüm muhtarlar da köy yerine mahalle muhtarı olarak isimlendiriliyor.
Ülke nüfusunun çok büyük bir hızla var olan yerleşim merkezlerinden yakınlık mesafelerine ve eş dost kalabalığına göre büyükşehirlere taşınması ile başlayan kafa karışıklığı da olanca hızı ile devam ediyor.
Siyasetçiler her ne kadar büyükşehir sınırlarında yaşayan vatandaşlarımızın uymaları gereken kuralları zamana yaysalar da köyde yaşamanın başka mahallelerde yaşamamın başka olduğu gerçeği de gözlerden kaçmıyor.
Büyükşehir sınırlarındaki köylerin artık mahalle olduğu mesela en basit hali ile mahalle aralarında büyükbaş küçükbaş hayvan bakmanın yasak olması belli zamanlarda asayiş olaylarının ortaya çıkmasına vesile oluyor.
Konu ile ilgili pek çok yazar çizer ve bilim adamı bugün Türkiye’de artık olağanüstü rakamlarla ifade edilen temel ihtiyaç maddelerinin başlıca sebebinin de söz konusu büyükşehir yasası olduğunu anlatmaya çalışıyorlar.
Anadolu’da var olan büyükşehirlerin aksine başta İstanbul-Ankara ve İzmir olmak üzere epey bir yerleşim merkezinde var olan tarım arazileri olağanüstü pahalanmış durumda.
Söz konusu büyükşehirlerin meclisinde var olan mutlak tarım arazileri vesilesi ile cins değişikliği yapılıp konut yada sanayi imarlı olarak değerlendiriliyor ve arazi bir anda çok büyük rakamlar ile anılıyor.
Vatandaş haklı olarak “Hayvancılık yada tarım zor meşakkatli iş, büyükşehir sınırlarında kaldığımız için buralarda tarım yada hayvancılık yapmaya da gerek yok, imkan bulduğumuz anda arazilerimizin cinsini konut yada sanayi arsasına çevirip bir müteahhite verdiğimizde bize kalan konutlar yedi sülalemize yeter” dediği andan itibaren sorun başlıyor.
Arazinin konuta yada sanayiye çevrilmesinin mal sahibine faydasından ziyade o bölgede yapılan tarım ve hayvancılığında ortadan kalkması ile üretim de kesilince iş dönüp dolaşıyor bu ihtiyaç maddelerinin önce başka kentlerimizden sonra da başla ülkelerden temini yoluna gidiliyor.
Daha açık bir ifade ile şu en ortaya çıkan fahiş fiyatlar sebebi ile el yakan temel gıda maddelerindeki artışın temel sebebinin büyükşehirlere olan göç ve o şehirlerdeki tarım arazilerinin cins değiştirmesi olarak görülüyor.
Bize göre de bu görüşler son derece haklı.
Yanlış diyen varsa gelsin bizi de ikna etsin.