Federal Almanya’da eyaletler sırayla Yaz tatiline girdi, girmeye devam ediyor. Son açıklanan bir ankete göre ülkede halkın yüzde yirmi üçünün seyahat edecek maddi imkânı yok.

Bu oran göç kökenli ailelerde yüzde otuz üç oluyor. En düşük saat ücreti 14 €’nün altında olanlar da yüzde yirmi dört.

En düşük ücret alanlar ve işsiz olanlar seyahat edemiyor. Evde kalanlar için yüzme havuzları tatil geçirme ortamı.

Berlin Columbia yüzme havuzu yoksulların cenneti olmaktan çıktı. Maço erkeklerin davranışları, kadınlara bakışları şiddet olaylarına dönüştü. Tüm Almanya’ya sorun olarak dağıldı.

Hristiyan Demokrat Parti’ye (CDU) yeni göreve getirilen genel sekreter Carsten Linnemann, huzursuzluk yaratanların, şiddet uygulayanların derhal cezalandırılmasını söyledi. Yüzme havuzuna gelenlerin çoğu göçmen kökenli Türk ve Arap. Berlin’de CDU oyların çoğunu almıştı. Şimdi yeni bir imkân çıktı. Ülke çapında oy avcılığı yapmak. Artık polis kontrolünde, kimlik göstererek yüzme havuzlarına girilecek. Göçmenler tartışma konusu olunca sağcı partiler oyunu yükseltir.

Sorunlara çare görünüşte, disiplin ve emniyet önlemleriyle çözülmeye çalışılıyor. Halbuki esas problem sosyal, fırsat eşitliği ve kültür sorunu. Göçmen kökenliler çalışsın, ama görülmez olsunlar. Yalnız negatif olaylarda varlıkları oy kampanyasında alet edilsin.

Başkent Berlin gündemi çok çabuk ülke gündemine taşınır.

Mesut Özil ciddi basın ve medya dahil şu anda tekrar gündemde.

Mesut 92 kere milli takım forması giydi. İsabetli pasları ve düzgün golleri ile 2014 yılında Federal Almanya Futbol Milli takımın Dünya Birincisi olmasında büyük katkısı oldu. Göçmen kökenli çocuk ve gençlere örnek olarak gösterildi. Uyum modeli olduğu için zamanın Başbakanı Dr. Angela Merkel elinden ödül aldı. Bu Almanya için Alternatif Parti (AfD) yandaş ve zihniyetinde olanların hiç hoşuna gitmedi.

Mesut Özil’e karşı sosyal medyada karalama kampanyası başlatıldı. Tam bu sırada Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile çektirdiği ve ciddi resmî medyada defalarca gösterilen fotoğraf karşıtların işine yaradı, karalamayı susturan Oliver Kahn oldu.

Mesut, bu hafta sosyal medyada bozkurt ve üç hilal işaretli dövmesini fotoğrafıyla gösterince, yine Almanya’da ciddi gazeteler ve medya dahil kıyamet kopuyor. Aşırı sağcı ülkücü hareketin reklâmını yapması tepkilere sebep oldu.

WDR Cosmo radyo Türkçe bölümü konuyu işledi. Dışlanan, hor görülen çocuk ve gençlerin gösterdiği protest davranışı olarak görüyorum. Ama Mesut hâlâ birçok genç için model olduğu bilincine kaybetmemeli. Onun adına Türk toplumunun büyük bölümü üzülmüştü. Hemen aklıma bir karikatür geliyor. Bir Alman kadın, iyi ki varsın Mesut Özil, sayende Türk düşmanı eşim duygusunu dışa vurma fırsatı buldu, diyordu.

MHP ve ona yakın çatı örgütleri ve bozkurt işaretinin yasak edilmesi teklifi reddedildi. Yani Mesut Alman yasalarına aykırı bir şey yapmadı.

Gündem dönüp dolaşıp ırkçı zihniyete geliyor. Resmî televizyon kanalında sürekli parti liderleri, öncü düşünürleriyle söyleşi yapar. Bu hafta Yaz söyleşisinde CDU parti lideri Friedrich Merz, aşırı sağcı örgütlü Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ile Belediyeler düzeyinde İç birliği yapılabilir, dedi.

Diğer partilerden önce kendi partisinden çok büyük tepkiler aldı. Parti yasası bu ayrımcı, ırkçı zihniyetli partiyle çalışmayı ön görmüyor. Bu aşırı sağcı partinin tek bir programı var. Sığınmacı, mülteci, göçmen, İslâm karşıtı, göçmen kökenli Almanları bir kefeye koyup, devamlı şiddete baş vurmaktır. Görünüş ve davranışı yabancı gördüklerini sokakta, otobüs ve trende hakaret etmek, gerekirse dövmek. Yaralama hatta ölüm olaylarında emniyet güçleri hemen harekete geçmezse, göçmenler ve demokrasiye inananlar devletin sağ gözü kör mü, diye soruyor.

Halkın devlete olan güveni kalmazsa ülkenin geleceği karanlık olur. Demokrasiye sahip çıkmak her vatandaşın görev ve sorumluluğudur. AfD’nin son yapılan anketlerde oylarının Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) oylarını bile geçmesi tehlikeyi gösteriyor. Parti Anayasa Mahkemesi tarafından gözlem altında.

Temel sorun zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olması. Eşit paylaşım ve fırsat eşitliğinin sağlanmasıyla sorun çözülebilir.

Bu durumda İsviçre Demokrasisi en iyi demokrasi düşüncesini gündeme getiriyor. Kanunlar eşit paylaşımı getirmesi gerekir. İsviçre’de Parlamento kanunları hazırlıyor, halk oylaması sonunda yürürlüğe giriyor. Yani seçmen, seçimden seçime aktif olmuyor. Parlamento kararlarını kontrol etmek zorunda olduğu için, seçimler arasında da aktif vatandaş olmak zorunda kalıyor. Vatandaş adına değil, vatandaş kendisi politika yapıyor. İsviçre halkı demokrasiyi ve özünü kavramıştır.

Sosyal medyada diğer bir konu da Türkiye’de Diyanet İşleri ile ilgiliydi. Bir din uzmanı BATI ülkelerinde din görevlilerin maaşını devlet ödemez, diye yazmıştı.

Şu ana kadar bilgi derlememe göre Almanya’da bu ifade doğru. Din görevlilerinin maaşını kiliseler ödüyor. Devlet kiliseler adına vergi toplamada aracı oluyor. Vergi ödeme gönüllü olarak iman ettikleri mezhebe göre, üye olduğu kilise için vergi ödüyor. Üyeliğine son verirse vergi ödemiyor, bu durumda dinsiz ve imamsız olmuyor.

Katolik kilisesinin yıllık altı milyar, Protestan kilisesinin beş milyar Euro bütçesi olabiliyor.                    

Devlet ile kilise arasında yapılan anlaşma var. Örneğin, okulda din dersi veren öğretmenin maaşını devlet ödüyor. Kiliseye bağlı kreş ve yuvalarda, hastanede sivil çalışanların maaşını devlet ödüyor.

En pahalı kiliseye bağlı özel yüksek okul ve üniversitelerde ödeme ve harcama konusunda araştırıyorum.

Haber almak, bilgi edinmek yaşamak demektir.   Sefa Doğanay

Hoşça kalın!

Kaynaklar:

Miriam Lau, Nicht abtauchen, makale DIE ZEIT Nr.31, 20.7.2023

Sayfa 1

Wikipedia, Kirchensteuer (Deutschland)

Cosmo Radio Köln, Türkçe Bölümü.

Mesut konusunda mutlaka okunması gereken makale:

Ahmet Külahçı, Mesut’a Vuran Vurana, Hürriyet Gazetesi, 29/39 Temmuz 2023, Sayfa: 5