''Tarihi bilmiyorsan dün doğmuşsun demektir.
Dün doğmuşsan, liderler sana istediği hikâyeyi anlatabilir.''(Howard Zinn)
ANTİK ÇAĞDA Anadolu’da ki Şehirlerin isimleri
Ülkemizde ve yakın bölgelerde yaşanan akılla, insani ve etik değerlerle, bilimsel düşünceyle bağdaşmayan gelişmelere ve gelecek için öngörülebilen felaketlere tanık oldukça kaygı duymamak ve üzülmemek mümkünmü? Belki de sorun yalnızca tanıklık yapmakta olduğumuzdur diye düşünüyorum.
Uygarlıkların, kültürlerin, filozofların, bilim adamlarının, güzel insanların anası Anadolu, gözyaşlarına boğulmuştur mutlaka. Anadolu insanlık tarihi ve uygarlıklar yönünden son derece önemli bir coğrafyadır. Ve önemli göçlere tanıklık etmiş, birçok uygarlığa da ev sahipliği yapma şerefine nail olmuştur.
Tarih boyunca birçok önemli uygarlığın barındığı Anadolu, başta Hititler, Frigler, Urartular v.s. olmak üzere, günümüzde tam olarak ortaya çıkarılmamış (Göbeklitepe-Karahantepe v.s.) onlarca medeniyeti ve kavimleri ile dünya tarihine birçok “ilk”e şahitlik etmiştir.
Masallara konu olan bir gizem barındıran, felsefi düşüncenin çıkış noktası olan Doğu ve Batı’nın verimli toprakları üzerinde kurulan Anadolu Uygarlıkları, dünyaya miras bıraktıkları, kazandırdıkları gelişme ve yeniliklerle de tarihteki yerini almıştır. Doğu mistisizminin doğuşunu gören, matematiğin ve astronominin, geometrinin ortaya çıkışındaki öncü isimleri büyüten ve Doğu’sundan Batı’sına nakledilen bilginin inanılmaz evrimini gören Anadolu’daki uygarlıkların, gelişim basamaklarında insanlığa olan yardımı da böylece görülebilmektedir. Anadolu Uygarlıkları, tarihin önemli süreçlerini yaşamış, ortaya çıkan ve henüz çıkmamış olan, derinlerde yatan medeniyetleri kadar, bekletmekte olduğu gizemle de değerini korumaktadır.
Bugün için bilinen en eski tarih olan Göbeklitepe ve çevresinde ki buluntularından elde edilen sonuçlara göre 11.600 yıl önce “Pre-Pottery Neolithic (Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem)”e kadar uygarlığın izleri sürülebilen Anadolu’da Truva, Hatti, Hitit, Luviler, Urartu, Lidya, Frigya, İyon, Akad, Makedonya, Pers, Yunan, Roma, Arap, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye gibi daha pek çok uygarlık ve devlet var olmuştur.
Bu coğrafya medeniyetler yumağı olup şu ana kadar bilinen dünya tarihinde yaklaşık 60 medeniyetten bahsedilirken bunun 30’a yakının Anadolu coğrafyasında filizlendiğinden bahsedilmektedir.
Anadolu’da sayısız kültür hazinesinin yanı sıra bu topraklarda ortaya çıkan felsefe ve bilimsel gelişmelere bakıldığında muhteşem bir tablo ile karşılaşırız. Bilim tablosunun ressamları olan filozofların düşünceleri, Anadolu’nun resmin de kendilerini gösterirler.
Felsefe tarihinin başlangıcında antik çağ filozofları son derece önemli yer tutarlar. Bu filozofların ve dönemin bilim adamlarının önemli bir kısmı Anadolu topraklarında yaşamışlar ve düşüncelerini yaymışlardır. Günümüz biliminin öncülüğünü yapan eserlerinin altında imzaları bulunmaktadır. Özellikle Antik çağda doğa olaylarının kişileştirilmesine, söylemlerle ve simgelerle mitleştirilip tapınılmasına ve pagan tanrılarına karşı çıkıyor, sorguluyor ve araştırıyorlardı.
Bunun en büyük nedeni de M.Ö. 6. yüzyılda baskısız ve özgür bir halkın yaşadığı ve bilimin, sanatın önemsendiği yüzyılda Ege coğrafyasında aydın çevrelerde belli bir düşünce yayılmaya başlar. Çok tanrılı bir dinin kabul edildiği bir ortamda doğa olayları bu tanrıların gücüyle değil, doğa kanunlarıyla açıklanır. Çünkü her şeyi bilimle açıklayacaklarına inanıyorlar ve sorgulayarak, bilimin kapısını aralıyorlardı.
Biliminin yetiştirdiği filozofların coğrafyası olarak, şimdilik Batı Anadolu’nun Ege kıyılarındaki 12 şehir devletlerini gösterebiliriz. Bölgede bulunan 12 bağımsız sahil kenti (Kuzeyden Güneye) Phokaia (Foça), Klazomenai (Urla), Erythrae (Illıdır-Çeşme), Teos (Seferihisar), Kolophon (Değirmendere), Lebedos (Ürkmez), Ephesos (Efes), Priene (Söke), Mydnos (Gümüşlük-Bodrum) ve Miletos (Milet) ile birlikte Khios (Sakız Adası) ve Samos (Sisam) Adası ada kentleri idi.
Bu şehir devletlerinden bilimi ön plana çıkaran ve gerçeğe ulaşmak için teoriler üreten doğa filozofları özellikle EFES ve MİLET şehirlerinde yaşarlardı. Ayrıca verilere baktığımızda bu iki kent, Anadolu kentleri arasında bilimin ve filozofların merkezi olarak görülebilir.
Medeniyetlerin birleşme noktası olan Anadolu’dan medeniyetlerle birlikte adını tarihe yazdırmış nice insanlar gelip geçmiş… Özellikle Ege, felsefenin filizlendiği yer olarak kabul ediliyor. Listemizde düşünceleri, teori ve kuramlarıyla insanlığa yön vermiş Egeli filozoflara başta olmak üzere Anadolu’nun yetiştirmiş olduğu bilim insanlarını tanıyalım.
İŞTE BULABİLDİĞİMİZ ANADOLU’LU FİLOZOFLAR
Dünya ozanlarının babası Homeros İzmirli'ydi. Dünya tarihinin atası Heredot Bodrum'lu. Bilimin, felsefenin babası Thales Söke'liydi. Antik çağın en büyük bilgesi Bias da Söke’li. Coğrafyanın babası Strabon Amasya’lıydı. Dünyanın ilk şehir planlamacısı Hippodamos Aydın'lı. Cepte taşınabilen güneş saatlerini icat eden Eudoxus Datça'lıydı. Dünyanın Yedi Harikasından biri olan İskenderiye Feneri'ni yapan mimar Sostratus da Datça'lı. Anadolu halklarının savunucusu Hektor Çanakkale’liydi. Jule Verne’den asırlar önce uzay romanları yazan Lukianos Adıyaman'lı. Büyük İskender'e “Gölge etme, başka ihsan istemem” diyen, gündüz elinde kandille “adam arıyorum” diye dolaşan Diyojen Sinop’luydu. Ressamlar prensi Perhasios Efes’li. "Güneşe ve aya tapılmaz, ikisi de taş kütlesi" diyen Anaxagoras Urla'lıydı. Geometrinin öncülerinden matematikçi Apollonius Antalya'lı. Pausanias Manisa’lıydı, Aspasia Milet’li kadın filozof idi. Hipparchia – Kinik okulundan, Antik Egeli kadın filozof. Felsefeci Anaksimenes Milet’liydi. Fiozof Anaksımandros Milet’liydi, Felsefeci Ksepohanes İzmir’liydi. Filozof Anaxagoras Urla’lıdır. Filozof Doktor Galen Bergama’lıydı. Vs…
Bu ANADOLU toprakları bilgelerin topraklarıydı. İbn-i Haldun "COĞRAFYA KADERDİR" "İNSAN YAŞADIĞI YERE BENZER" diyor. Ve şunu çok anlıyoruz ki Homeros'tan Heredot'a, Dede Korkut'tan Yunus'a ANADOLU en az 3000 YILLIK BİR KÜTÜPHANEDİR.
O zaman şu soruyu sormadan edemiyorum… Bu coğrafyanın artılları olan bizler, neden günümüz dünyasının bilim sahasında yeterince yerimizi alamıyoruz… NEDEN ACABA?