Bir yıl önce Mavi Didim Gazetesinde yayınlanan bu yazımı, sorunun güncel hale getirilmesi nedeniyle yeniden yayınlama gereği duydum. Sivil oluşum demek, özgür iradi katılımcıların oluşturduğu bir yapılanma demektir. Kendilerine ilişkin ve temel haklarla ilgili konularda karar veremeyenler her şey olabilir ama sivil olamaz!
Dini kişisel çıkarları için kullanan dinciler, STK’ları da kullanmaktadırlar. Yıllar önce akademik çevreler dışında STK’lara ilişkin yeterli bilgiye ulaşmak mümkün değildi.. O günkü koşullarda, kişisel gözlemlerime dayalı olarak sivil toplum oluşumlarını şöyle tanımlamıştım: Toplumsal bir sorun çevresinde ve çözüm temelinde bir araya gelen, özgür iradi katılımcılardan oluşan ve herhangi bir otoriteden emir ve direktif almayan; aynı zamanda ast-üst ilişkisi olmaksızın ortaya çıkan yapılanma sivil oluşumdur. Devlete rağmen ve çoğu zamanda ona karşı oluşan bu örgütlülükte zorlama veya zorunlu bırakma söz konusu değildir. Bu konuda belirleyici olan iradi katılımdır. Özgür iradi katılım, çarpıtılmış tercihlerle karıştırılmamalıdır. Bunun için, bireylerin özgür iradi karar verebilecekleri bir donanıma sahip olmaları gerekir. Örneğin, kapanmayı özgürlük olarak kabul edebilmek yanılgısına düşmemesi gerekir.
BİRGÜN GAZETESİ (10.12.2022) Siyaset bilimci Sibel Özbudun’dan aktarıyor:
“Siyaset Bilimci Sibel Özbudun tarikatların ‘sivil toplum örgütü’ gibi algılandığına dikkat çekerek şunları söyledi: “Tarikatlar sivil toplum örgütü değildir. Bu 90’lardan sonra neoliberalizmle birlikte ortaya atılmış bir fikir. Fakat bu argüman kabul edilebilir değil. Tabii bu düşünce devletin sosyal işlevinin küçültülmesiyle ortaya çıkmıştır. Fakat sivil toplum gönüllülük üzerine olur. Fakat tarikatlar kişinin özgür iradesinin olduğu kurumlar değildir.”
Kamusal alanın devlet eliyle tarikatlara bırakıldığını aktaran Özbudun şöyle devam etti: “80’li yıllardan sonra özellikle Özal’la beraber devletin kamusal işlevi daraltıldı. Neoliberalizm devletin küçülmesini söyledi ancak devlet küçülmedi, örneğin güvenlik politikalarında devlet eskisi kadar işlevini sürdürüyor. Fakat emekçilere, yoksullara, topluma olan görevleri konusunda devletin sosyal işlevi küçültüldü. Siyasal İslamcı iktidar da devletten boşalan bu alanlara tarikatları yerleştirdi. Toplumsal destek sağlamak için bunu yaptı. İtaatkâr ve uyumlu nesiller yaratmak için yaptılar. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere sürekli bahsedilen kültürel kavgadan kasıt da bu. Tarikatların, cemaatlerin ve diğer dini yapıların bu konuda büyük işlevi oldu.
Kamusal alanın korunması devletin görevidir. Örneğin eğitim ve sağlık kamusal görevlerdir. Bu alanın tarikatlara bırakılması tamamen cinayettir. Hem geleceğe hem de bugüne cinayettir.”
STK’lara en iyi örnek, Kuvayi Milliye ve Türkan Saylan’ın özverili katkılarıyla vücut bulan, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğidir. Ülke ile ilgili yaşamsal bir zorunluluk, iradi ve gönüllü katılımlarla çözülmüştür. Bu olgu, Türk Milletinin haklı onurunu gösteren aynı zamanda gurur duyulacak olaylardandır. Her iki STK örneği de gerici yapılanmalara karşıdır. Ülkemizin işgalcilerden ve onlarla birlik olan işbirlikçilerden kurtarılması gibi; umudumuz, geleceğimiz ve yarınlarımız olan çocuklarımızın gerici ve çıkarcıların elinden kurtarmak, yadsınabilecek şeyler değildir! Birlikteliğin, akılcılığın, dayanışmanın ve örgütlülüğün ürünü olan STK’lar; kişilerin, ülkemizin ve dünya insanlık ailesinin yararınadır. Aynı duyarlık, doğa ve bizimle yaşamı paylaşan öteki varlıklar içinde gösterilmelidir.
Sivil toplum örgütleri mevcut sorunlara, sorunun taraflarınca üretilen somut çözümlerden oluşur. Burada önemli olan, var olan ve sorumlularca çözülmeyen sorunların varlığıdır. Var olan fakat çözülmeyen soruna çözüm üreten yapı kaçınılmaz olarak muhaliftir ve bu nedenle de sivildir. Bu nedenle iktidarla birlikte ya da iktidardan yana sivil toplum örgütü olamaz! Bir olmazlık da soyut değil; somut (yaşama ilişkin) sorunlarla ilgilidir. Sivil toplum tanımı içinde yer alan; “Herhangi bir otoriteden emir ve direktif almayan, sorun çevresinde, çözüm temelinde bir araya gelen ve eşitlerden oluşan…” nitelemesi soyut bir otoritenin de olamayacağını işaret eder.
Sivil oluşumlar tamamen sorun temellidirler. Sorunların çözümü yaşama olumlu katkılar sunar. Normal birey yaşama ilişkin sorunların çözümüne katkılar sunar. Çözüme katılım, birlikteliklerin ortaya çıkmasına neden olur. Sorun çözme temelinde bir araya gelen “eşitler” sivil toplumu oluştururlar.
Bir toplumda bireyler iradi tercihler kullanabiliyor ise, o toplumda sivil oluşumlar ortaya çıkabilir.
Sivil toplum hareketleri, çözüm istem ve algılarıyla başlar. Toplumların kuruluş sürecindeki sorun ortaklığı ve çözüm öncelikleri genellikle kesiştiği için farklı bir örgütlülüğe (sivil) gerek duyulmaz. Oluşum sonrası süreç bölüşüm temelli organizasyonları kalıcı kılmaya yönelir. İktidarın “bozan” etkisi yanlı yaklaşımları ön plana çıkarır. Aslında toplumsal sorunların temelinde paylaşımların yer aldığı görülür. Bu nedenle hukukun üstünlüğü, demokrasi ve laiklik olmazsa olmazlardan olur(!)
Sorunlara ilişkin çözüm talepleri, mevcut iktidarın duyarsızlığı, görmezden gelmesi veya yok sayması koşullarında sivil oluşumlar ortaya çıkar. Bu nedenle sivil hareketler muhaliftir ve iktidara karşıdır! Bu çatışmalar alternatif çözüm önerilerini de gündeme getirir.
Farklı çıkar guruplarından oluşan bir toplumda kayırmalar, sapmalar ve hukuk dışı uygulamalar olabilir. Bunun için denetim toplumsal yaşamın olmazsa olmazlarındandır! Denetlenmeyen her güç otoritedir ve otoriterdir. Otoriterlik hemen hemen her koşulda bağımsızlığa, özgürlüklere ve demokratikliğe aykırıdır. Cumhuriyetin kazanımlarına bu açıdan bakmak gerekir.