Sorumluluk birey ve şeyler arasındaki etkilenme ve etkileme etkinliklerini önceleyen bir ön gerekliliktir. Bu haliyle tam anlamıyla kişiseldir ancak, bu kişisel bilinç oluşumunu belirleyen bir toplum var. Toplumun olgu ve olaylalar ile ilişkisi son belirlemede bir kültür çıktısıdır. Bireyin topluma dönük vitrininden yansıyan görüntüdür. Bu görüntüler, ilgili bireyler hakkında hüküm kurarken temel alınır. TDK’ye göre; “Sorumluluk, kişinin kendi eylemlerinin veya yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi olarak tanımlanır.

Felsefi açıdan bakıldığında sorumluluk, bireyin toplum, sınıf, grup ve diğer bireyler karşısındaki özel, politik, ahlaki ve hukuksal durumunu ifade eder. Bu bireyin bilinçli olarak karar alma, toplumsal gerekleri karşılama ve hem kendi hem de başkalarının davranışlarını değerlendirme yeteneklerini içerir.

Sorumluluk sahibi bir birey, karşılaştığı sorunlarla mücadele eder ve bu sorunların üstesinden gelmek için etik ve haklı bir çaba gösterir.”

Sorumluluk bilinç temelli bir algı ve duyarlık sorunudur. Burada algı öz uyaran görevi görür. Genel anlamda özden başlayan algı varlık algısına kadar genişler. Bu olgu farkındalık çemberlerinin genişlemesiyle devam ederek varlık algısına ulaşır. Varlık algısı bir farkındalıktır.

Sorumluluk bilinci birey için toplumsal saygınlığı belirleyen bir erdemdir. Bilinç bireyin toplumdan aldıkları ve onun üzerine koyduklarından oluşur. Bilinçli olarak tavır alma ve iradi olarak çözüm üretmek, kişi ile ilişkilidir. Kişi alışılmışları pozitif olarak aştığı zaman, sorumluluk algısının gereğini yaptığında yeni bir gerekliliği topluma sunmuş olur. Bu ileriye dönük adım gelişimin ve değişimin ip uçlarını verebilir. Bu aynı zamanda sıradanlığın aşılması halidir. Sıradanın sorumluluğu kendisine belletilenleri tekrar etmekten ibarettir; buna karşın iş ve eylemini en uygun zamanda yapması gerekir. Aydın sorumluluğu, olabilecek olanları olması gerektiği gibi yapmakla birlikte, olabilecek olanları da hesaba katmaktır. Yani, öngörmek ve bunu varlıklar yararına kullanmaktır.

Sorumluluk bilinci toplumun bireye kazandırdığı değerlerden oluşur. O zaman toplumsal öğretiler ve eğitim, sorumluluk bilincinin oluşmasında etkili olur. Yaşama inanç temelli bir yaklaşım alışılmışların tekrarı olacağı için gelişim ve değişime hizmet etmez. Sorumluluk özgür iradi kararlardan oluştuğunda anlık gereklilikleri yansıtır. Bu yaşamla örtüşen yaklaşım olması gerekendir. Yaşama ilişkin temel hakları içselleştirmiş olan bireyin, sorumluluk duyarlığı farkındalıkla yerine getirilmiş olur. Farkındalık ve ön görebilirlik sorumluluğu insana yaraşır bir saygınlığa dönüştürür. Yaşamı yaşanılası kılacak yaklaşımlar, sorumluluk bilincinin ürünüdür. Burada eşitliği ve özellikle fırsat eşitliğini gözetmek gerekir. Fırsat eşitliğinde varlık severlik belirleyici olursa bundan ayrımsız olarak insanlar, hayvanlar, bitkiler ve doğa payını alır.

Tüm varlıkları varlık döngüsünün olmazsa olmaz bir parçası olarak görmek, tüm varlıkların yararına olur. Hayvanlar, bitkiler ve doğa insanların hizmetinde olan değil; onlarla var olması gerekenlerdir. Tür ayrımcılığı bilinçle ve sorunlara bilimsel olarak yaklaşmakla gerçekleştirilebilir. Gelişmiş bir birey cins ayrımcılığı yapmaz. Örneğin; kadını erkekle eşit görmeyen bir beynin gelişmişliğinden söz edilemez! Eşitlik algısı sorumluluk bilincini olması gereken iradi ve pozitif yaklaşımlara taşır. Bu erdemin toplumsallaştırılması her koşulda toplumun yararına olur!