SİYASETİN SONU.
Siyaset sadece bazı belirli gruplara özgü değil, tüm insanlara özgüdür. Bunun için ben yapayım, sen yapma diye bir mantık dışılık olamaz. Ayrıca siyaset tüm yaşamı olduğu gibi, tüm yaşayanları da ilgilendirir. Ülke temelli siyasi tercih veya yaklaşımlar, ülkenin tüm bireylerini ilgilendirir. Demokratik bir ülkede tüm temel haklar, hukukun üstünlüğünü kabul eden bir yaklaşımla ele alınır. Bu kapsamda düşüncesini yayma ve aynı düşünceyi benimseyenlerle birlikte örgütlenme özgürlüğü, temel hakların önde geleni ve de güvencesidir. Temel haklar, özgür iradi tercihler arasındadır. Temel haklar herhangi bir güç veya otoritenin lütfu değildir ve bu nedenle de hiçbir güç tarafından engellenemez ve yok sayılamaz!
Demokratiklik, yaşama ilişkin temel hakların kabul edilerek gözetilmesiyle sağlanır. Bu yaşama ilişkin temel farkındalıktır.
Bu algı kişilerin insanlık düzeyini yansıtır.
Siyasete ilişkin ilginç örneklerden biri; “Kışlada ve camide siyaset yapılmaz!” uyarısıdır. Oysa bu uyarı bir siyasi tercihtir.
Üstelik, siyasetin alanını daraltarak dar bir grubun kontrolüne veren bir tercih(!) Açık ifadesi ise, o alanlarda siyaset yapma hakkı bana aittir(!) Bu hukuksuz egemenliğin tartışma dışı tutulması için uygulanan bir yöntemdir. Yaşamın her alanında yaşama ilişkin olan her şey tartışılmalı ama, mutlaka birliktelikler sağlanmalıdır. Uzlaşma bir ödün değil, kazan kazan halidir. Yani birlikteliklerin uygarca uzlaşmalar olduğu kabul edilmelidir. Güçlerin en büyüğü, farklılıkların
birlikteliğinden doğar. İşte demokrasi böyle bir şeydir. Atatürk bunu cumhuriyeti tanımlarken ifade etmiştir;
“Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir!” Cumhuriyet yönetiminde siyaset hiç kimsenin tekelinde değildir ve olamaz!
Cumhuriyet, onun sağladığı olanaklardan yararlanarak onu yıkmaya ve yok etmeye çalışma hakkı tanımamalıdır! Bu nedenle şeffaflık, denge ve denetleme her koşulda olmalıdır.
“Siyaset, yani olan ile olması gereken arasındaki gerilim, karar mercii olarak otoritenin çözmesi gereken bir mesele olarak tayin edildi. Çözüme katılınması mümkün olmayan bir sistemde kim niye düşünsün, kim niye siyaset yapsındı ki? Muhalif olanları dış ve iç mihrak olarak nitelendirip etkisizleştirerek demokrasi için
vazgeçilmez olan denetleme sistemi büyük oranda devre dışı bırakıldı. Siyasetin bitirilmesi, bir ülkeye ve bir topluma yapılacak en büyük kötülüktü, çünkü demokratik bir toplum olma çabasını engelleyerek yolsuzluğun ve yoksulluğun en önemli nedeni olan adaletsizliği yaygınlaştırarak toplum olma bilincine zarar verdi. Bu bilinç zayıfladığında, bireyler her tür anksiyeteye açık hale gelir, çünkü kendisini güvende hissettirecek bir şey kalmamıştır; güvenin olmadığı bir ortamda mafyalaşma ve çeteleşme kaçınılmazdır, kişi siyasete katılamadığı için yaşadığı topluma yabancılaşır ve her tür psikolojik sapma yaygınlaşır. Toplumun ruh sağlığı ciddi bir biçimde tehlikede.” (BÜLENT USTA 3 Mayıs 2023)
Siyaset, katıksız bir ideolojik ve sınıfsal yaklaşımdır. Eğer kararları alanlar çoğunlukta olanlar olsaydı tanık olduğumuz sorunların büyük bölümü olmazdı. Kararlar çoğunluğun değil, çoğunluğu yöneten ve yönlendiren azınlığındır. Azınlık kararları her zaman koruma temelli yanlı olan sınıfsal yaklaşımlardır. Bu kararlar çok farklı
ambalajlarla yığınlara sunulur ve benimsetilir(!)
Sıradanlar egemenlerden daha çok ölümlüdür. Çünkü, kırılgandır sıradanın yaşamı. Doğa felaketleri karşısında insanlar taraftır ama, sıradan ile egemen hiçbir zaman eşit değildir. Egemenler tüm felaketlere karşı kendilerini güvenceye almanın bir yolunu bulabilirler. Çünkü maddi olanakları bunun için uygundur. Savaşlarda aynı kapsamda değerlendirilmelidir. Şehit cenazeleri yoksul hanelere gider.
Depremlerde ve öteki doğal afetlerde ağırlıklı olarak sıradanların derme-çatma ve denetimden uzak konutları başlarına yıkıldığında, üstteki sav bir kez daha kanıtlanmış olur! Yıkıntılar altında kalanlar kaderlerini yaşamış olurlar(!)
İyiye, doğruya ve güzelliklere gitmediğimizi ne kadar çabuk anlarsak; toplum olarak olası zarardan daha az zararla kurtulmuş olacağız! Her türlü teröre karşı çıkmak insanların temel görevlerindendir. Terör dendiğinde sadece silah zoruyla yapılanlar düşünülmemelidir. Kanunla yapılan bir düzenleme de sonuçları itibarıyla teröre neden olabilir. Yapılmaması gerekirken yapılan veya yapılması gerekirken yapılmayanlarda toplumsal teröre neden olabilir. Teröre neden olan her şeye karşı çıkmak
insanlığı gereğidir. Ama bu karşı çıkış, sürekli olarak barış talebini de dillendirmelidir. Bu ülkede en çok barışa ihtiyacımız var.
Bir arada ve kardeşçe yaşayabilmemiz için birliğe, beraberliğe güvene ve dayanışmaya ihtiyacımız var. Her koşulda ülkenin çıkarı ön planda tutulmalıdır.