“İstanbul’a kar yağmayınca Türkiye’ye kar yağmış sayılmaz” tekerlemesini aşağı yukarı 40 yıldır bilirdik ancak kar yağışı üzerinden İstanbul’un tam siyasetin orta yerinde kalacağına da şu şahit olduklarımızı yaşamasak asla ve asla inanmazdık.

Yazımızın başında hatırlatmakta fayda var, Romantizm akımının ünlü isimlerinden olan fransız şair ve siyaset adamı Alphonse de Lamartine, İstanbul'un önemini yaklaşık 150 yıl önce "Dünyaya bir kez bakmak zorundaysan, sadece İstanbul’a bak." diyerek anlatmış.

Bilindiği gibi İstanbul 1994 yılında RP belediye başkan adayı Tayyip Erdoğan tarafından kazanılmış o tarihten 31 mart tarihine kadarda Erdoğan ekseninde siyaset yapan partilere mensup başkanlar tarafından yönetilmişti.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinde başbakanlık dahil pek çok görevde bulunmuş Binali Yıldırım’ın geçmiş dönemde aday olduğu İzmir’i CHP adayı karşısında kaybetmesine rağmen 2019 tarihindeki seçim öncesi adı sanı duyulmayan Ekrem İmamoğlu karşısında zorlanmadan İstanbul büyükşehir belediye başkanlığını kazanacağı düşünülmüştü.

30 Mart 2014 yerel seçimlerinde AK Parti yüzde 48 ile ipi göğüslemiş olsa da, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin oylandığı 16 Nisan 2017 referandumunda İstanbul halkı yüzde 51,1 oyla başkanlık sistemine "hayır" demişti.

İşte bu nedenle, 31 Mart seçimleri sıradan bir yerel seçim olmanın ötesinde, Erdoğan’ın başkanlığına verilen desteğin de test edileceği bir seçim olacaktı, nitekim öyle de oldu.

Bizim siyasi literatürümüzde “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi de kazanır” şeklinde bir ifade vardır,

Türkiye’yi 2002 tarihinden itibaren yöneten AK Parti hükümetlerinin oy oranın 2019 tarihindeki seçime gelinceye kadar her dönem biraz daha azalması 31 Mart ve 23 haziran tarihinde yapılan iki seçimde de Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu’nun kazanması hem İstanbul siyasetini hemde Türkiye siyasetini bambaşka bir noktaya getirmiş oldu.

2019 tarihinin üzerinden geçen yaklaşık 3 yıllık zaman dilimi içerisinde Merkezi hükümet ile Ekrem İmamoğlu arasındaki tartışma hiç bitmedi, İmamoğlu’nun başkan olmasından sonra geçen iki kış döneminde şu andaki gibi olağanüstü kar yağışı olmayınca yarış daha çok genel siyaset üzerinden şekillenmişti.

Yaklaşık bir haftadır İstanbul ile birlikte tüm Türkiye’ye aşırı kar yağıyor, aslında kar yağışı başta doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde her zamanki gibi daha fazla hatta tam emin olmamakla birlikte Ankara’ya ,İstanbul’dan daha çok kar yağdığı gerçeği var.,

Ancak siyaset şu an kar yağışı üzerinden mecburen İstanbul’da cereyan ediyor, 2 ay sonra yani mart ayında yerel seçimin üzerinden 3 yıl geçmiş olacak, yani 2 yıl sonra adaylar İstanbul için yeniden ringe çıkacak ama çalışmalar daha şimdiden başlamış durumda.

İstanbul’un Türk siyaseti üzerindeki etkisi başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere tüm siyasetçiler tarafından çok iyi bilindiğinden hiç durmadan yağan kar ve karın verdiği tahribat üzerinden tam bir satranç sergileniyor.

Hükümet tarafından kontrol edilen medya kuruluşları şu sıralar gözlerini tamamen İstanbul’a çevirmiş “Ekrem İmamoğlu’na nasıl bir zarar  veririz..? “sorusuna cevap bulmaya çalışıyorlar.

Normal şartlarda böylesi olağanüstü durumlarda merkezi hükümet ile yerel yönetimler tam bir koordine içerisinde çalışıyor olması gerekiyor ancak belirttiğimiz gibi bu kar yağışının meydana geldiği İstanbul şimdi tamamen siyasi mücadelenin cereyan ettiği bir sahne durumuna geldi.

Biz işin doğrusu bu kar yağışının siyasette var olan büyük ayrışmayı en azından şu sıralarda soğutacağını düşünüyorduk ama gördüğümüz odur ki bırakın kavganın soğumasını alevler her dakika biraz daha yukarılara doğru çıkıyor.

Bütün bu olup bitenlerin daha doğrusu kar yağışı üzerinden verilen iktidar kavgasının ne şekilde neticeleneceğini göreceğimiz tarih 2023 yılının haziran ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimidir.

Seçmenin şaşmaz terazisi her zaman olduğu gibi kar yağışı dolayısı ile sanırız daha da netleşiyor, zira geldiğimiz nokta “Koyun can derdinde kasap mal derdinde” deyişinden başka bir şey değildir.