Seçenekler azalınca, çözümler ilkelleşir(!)
Seçenekler azalınca, ilkel çözüm yetmezliğini haykırır. Kendine yeterlik bir olanak sorunudur. Olanakları iyi olanların yaşantıları da iyi olur. Olanaksızlar kitleselleşince, derin yoksulluk yaşandığı gerçeği dillendirilir. Yokluk ve yoksulluk hanelerin kapısını çalınca, yaşamın her alanını etkisi altına alır. Barınma, beslenme ve korunma olanakları azalır. Bu süreçte tasarruftan söz etmek zorlaşır. Oysa alışmışlıklardan ödün vermek bir travma başlangıcıdır. Bir kilo aldığın şeyi sayıyla alırsın(!) Yaşam ağır ağır anlam ve önemini yitirmeye başlar. Bu bir güven yitimidir ve umutların sönmesidir! Lafın özü, derin yoksulluk, toplumun sağlığının bozulması anlamına gelir. Aynı süreçte hak talebi temelli istem ve direnişlere tanık olunur. Aynı süreçte, temel haklarını daha bir kısıtlanması söz konusu olabilir. Açıkça ifade etmek gerekirse; yaşam yaşanılmaz hale gelir! Alışılmışlardan geriye düşüşü yaşarsınız fakat gerektiği gibi anlatamazsınız. Doğa boşluk kabul etmediği için, yetmezliklerin boşalttığı alanı, hüzün acı ve çaresizlik doldurur!


BUHRAN
Çözümü çözümsüzlüğe kilitlemek, bilinçli ve bilimsel bir tercih olmayacağına göre; bilerek ve isteyerek yapılan kasıtlı bir yaklaşım olabilir. Unutulmamalıdır ki, bu tür dayatmalar sadece bir avuç çıkarcının yararına olabilir. Anlaşılması gereken şey şu, az sayıda kişinin kazanması için, yığınların ve toplumun kaybetmesi gerekir. Bu nedenle demokratik olmayan ve hatta otoriter bir sistem tasarlanarak adım adım yaşama geçirilir.
Kıtlık, yaşamsal bir gereksinim olan mal ve hizmetlere erişememek olarak vurgulanır. Kıtlık konusunda mal ve hizmet yokluğundan söz edilmiyor. Var olan mal ve hizmetlere erişememekten söz ediliyor ki; bu tamamen para ile ilgili bir sorundur. Parasızlık aynı zamanda seçeneksizliktir yani, özgür olamamaktır(!) İşi ve bir geliri olmamak hali, en büyük eziyettir. Seçeneksizlikler bileşeninden söz edildiğinde, rüzgâr fırtınaya dönüşmüş demektir. Aynı olumsuz konumda olan kişilerin sayısı arttığında; bir krizden değil, buhrandan söz edilir!
Kriz ve buhran eş anlamlı bir sözcük olmasına karşın; sözcüklere anlam yükleme açısından, ağırlık buhrandan yana kaymaktadır. Kriz belirli alanlarda etkili olan bir olumsuzluktur. Buhran tüm ülkeyi olumsuz yönde etkiler. Krizlerde dar alanlarda gelir kaybı söz konusu iken; buhranda ülke söz konusudur. Krizde gelir kaybı, buhranda açlık söz konusudur. Açlığın çığlıkları, dalga dalga tüm topluma yayılır. Buhrandan kaynaklanan kayıplar, varlıkların buharlaşması anlamına gelmez. Her koşulda kayıpları kazanca dönüştüren bir azınlığın olduğu unutulmamalıdır.
Buhran çözüm değil, sorun üretmektir. Devleti oluşturan kurumları işletmemek ve kuralları uygulamamaktır! Kriz sorun, buhran sorunlar yumağıdır. Doğal afetlerden kaynaklanan krizler hariç, normal koşullarda oluşan krizler ağırlıklı olarak yönetimlerden kaynaklanır. Krize neden olan bir yönetim, siyasi tercihlerini değiştirmediği sürece sorun çözemez. Çözülmeyen sorunlar birleşerek buhrana dönüşür.
Tekrar vurgulamak gerekirse, kriz belirli bir alanda ortaya çıkan sorundur. Buhran ise, belirli alanlardan taşarak, dokunduğu her şeyi normalden uzaklaştıran bir haldir. Yaygınlık, öngörülemezlik ve güvensizliğin tavan yaptığı bir bilinmezlikler ortamına egemen olan durumun adı buhrandır. Ne zaman, neler olabileceğini tahmin edebilmek olanaksızdır. Buhran, yönetemez ligin veya keyfi yönetimin egemen olduğu yapıyı işaret etmektedir. Bunlara ek olarak şu sav ileri sürülebilir; toplum çıkarı yerine kişi veya grup çıkarlarının ısrarla sürdürülmesi buhranın nedenidir. Etik olarak yanlış diye adlandırılan eylem ve işlemlerin ısrarla sürdürülmesi hak ve hukuk tanımazlıktır ki; bu etkin ve yaygın olumsuzluğun adı buhrandır! Haksızlıkları ve hukuksuzlukları kazıyın, altından adaletsiz paylaşımlar çıkar! Paylaşılan yoksullukla dayatılan yoksulluk aynı şey değildir!