Didim Felsefe Akşamları’nın konuğu: Dr. Ufuk Yaltıraklı Didim Felsefe Akşamları’nın konuğu: Dr. Ufuk Yaltıraklı

12 Eylül faşist rejiminin halka karşı işlediği suçların hatırlatıldığı açıklamada "12 Eylül darbesinin yol açtığı fiziki ve manevi acıları kullanarak 2010 yılında bir anayasa değişikliği ile tek adam rejimi inşası için çok önemli bir dönemeci geçen AKP-Erdoğan yönetimi de 12 Eylül’ün doğal bir uzantısı, devamıdır" denildi.
Bağımsız, demokratik, gerçekten laik bir Türkiye'nin halk güçlerinin demokrasi mücadelesini yükseltmesi ile mümkün olduğuna dikkat çekilen açıklamada, "Darbelere ve darbe anayasalarına hayır, halk egemenliği için birleşelim" çağrısı yer aldı.
EMEP Didim İlçe Örgütünün açıklamasının tamamı şöyle:
"12 Eylül faşist darbesi; Türkiye kapitalizminin, 70’lerin sonundaki güçlü işçi sınıfı ve halk hareketi karşısında girdiği krize karşı, devlet ve sermayenin ürettiği şiddet dolu bir ‘acı reçete’dir. Emekçilerin direnci nedeniyle uygulanamayan 24 Ocak kararlarının tank ve dipçik, idam ve işkence zoruyla uygulanması yoluna gidilmiş; Kenan Evren cuntası, yerel ve uluslararası güçlerin gözü kara bir işbirlikçisi olarak sahneye çıkmıştır.
12 Eylül, grevlerin yasaklandığı, işçi sınıfı ve halk örgütlerinin dağıtıldığı, toplumsal muhalefetin kan dökerek ezildiği, Kürt halkının talepleri ve hatta varlığının bir ‘terör’ çerçevesinde görülmesinin amaçlandığı bir sınıf saldırısıdır. Büyük patronların Evren ve çetesine methiyeler dizdikleri, 12 Eylül rejiminin ilk ‘sivil’ uzantısı Özal ve ekibine referans verdikleri mektuplar, 12 Eylül saldırısının sınıfsal mahiyetinin kanıtı niteliğindedir. 12 Eylül, öncelikle ve özellikle toplumun emekçi kesimlerine karşı yapılmıştır.
12 Eylül sonrasında, işçi sınıfı, yoksul köylüler, küçük üretici, kamu emekçileri, doktor, avukat, öğretmen gibi meslek sahipleri olağanüstü gelir kayıplarına uğramış, Türkiye kapitalizminin krizinin yükü bu sınıfların sırtına zorla bindirilmiştir.
Henüz 18 yaşına girmemiş Erdal Eren’i idam ederek katleden 12 Eylül, işkencenin, infazların, gözaltında kaybetmelerin, karanlık zindanların, uzun ve eziyetli tutuklamaların büyük pervasızlıkla kullanıldığı bir siyasal saldırıdır. Cuntanın mirası kendisinden büyüktür ve kendisinden sonraki tüm iktidarlar tarafından sahiplenilmiştir. Tam da darbenin 14. yılında, 12 Eylül 1994 günü Ankara’da gözaltına alınan ve gözaltında kaybedilen komünist devrimci Kenan Bilgin’in şahsında, darbenin uygulamaları ve amaçları sürdürülmüştür.
12 Eylül darbesinin yol açtığı fiziki ve manevi acıları kullanarak 2010 yılında bir anayasa değişikliği ile tek adam rejimi inşası için çok önemli bir dönemeci geçen AKP-Erdoğan yönetimi de 12 Eylül’ün doğal bir uzantısı, devamıdır. 12 Eylülcülerin Türkiye’ye zorla giydirmek istediği dar elbisenin ceplerinden çıkan siyasal İslamcı ve ülkücü kadroların oluşturduğu tek adam rejimi tüm yönleriyle 12 Eylül ile uyumludur. Kayıp oğlunun acısı istismar edilen ve sahte vaatlerle oyalanan Berfo Ana’nın, aynı kederin içinde kalarak hayata gözlerini yumması da bunu gösterir. Bugün hala ülkenin dört bir yanında işçi sınıfı ve toplumun tüm kesimlerine yönelik olarak ortaya çıkan devlet şiddetinin devamlılığı bu kapsamdadır
12 Eylül, sermaye sınıfı ve onun asker-sivil bürokrasideki faşist işbirlikçilerinin, emekçi sınıflara ve tüm halka yönelik, sistemli, planlı ve kanlı bir saldırısıdır. Bugün bu saldırı rejimi çeşitli biçimlerle devam etmektedir. Aktörler ve bazı söylemler değişmiş, ama 12 Eylül omurgası ayakta kalmıştır.
12 Eylül’le hesaplaşma, bugüne kadar gelen 42 yılı ve bugünü de içermeden tamamlanamaz.
AKP hükümetinin 15 Temmuz darbe girişimini Allah’ın bir lütfu sayarak inşa etmeye çalıştığı fiili OHAL rejimi ve tek adam yönetimi sona ermelidir: Bağımsız, demokratik, gerçekten laik bir Türkiye halk güçlerinin demokrasi mücadelesini yükseltmesi ile mümkündür. Darbelere ve darbe anayasalarına hayır, halk egemenliği için birleşelim."
HABER: ELİF DİKBAŞ