Umut tutunur çaresizliğine yaşamın;

Ve yürek her atımında kana belenir!

Ayrılık bir okun ucunda zamansız gelir,

Ama o ok giderken yürek delinir!...

Düşünce özgürlüğü, özgür bireylerin yaşama ilişkin istem ve beklentilerini ifade edebilmelidir. Bu olgu aynı zamanda ideolojinin yansıması olarak değerlendirilebilir. İfade özgürlüğünün önünde birtakım engeller olabilir. Genellikle bu engeller, toplumda güçlü olan kesimlerin yarattığı olumsuz iklimdir, demokratik olmayan yaklaşımlardır. Değişik çıkar grupları bu ortamları yaratır. Aynı dinin farklı mezhepleri; toplumda farklılaşan kesimlerin yeniden paylaşım talebidir.

İnanç özgürlüğü aynı kapsamda değerlendirilebilir gibi gözükmesine karşın, demokrasinin tam olarak içselleştirilemediği ortamlarda inançlar baskın bir odak olarak ortaya çıkar. Bu gibi durumlarda düşünme özgürlüğünden değil, düşünmeme temelinde gelişen ön kabuller ortaya çıkar ve yaşama egemen olur. Bir ara bu durum “mahalle baskısı” olarak adlandırıldı. Mahalle baskısında özgün bir düşüncenin varlığından söz edilemez. Sadece yönlendirilmiş çıkar grupları söz konusudur.

İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ

Birlikteliğin son durağında,

Savrulur külleri gözyaşlarının.

Kopuşlar çözer umudun iplerini,

Sıcağı sönerken avuçlarının!

İnanç özgürlüğü, kendi inancının sınırsız özgürlüğü anlamına gelmez. İnanç özgürlüğü kişinin kendisine hak gördüğü ve inandığı gibi yaşama hakkını, başkalarına da tanımaktır. Bu yaklaşım hem kendi inancının farklı yorum ve biçimleri hem de öteki inançlar için geçerli olmalıdır. Böyle bir yaklaşım ancak hoşgörünün egemen olduğu demokratik bir ortamda söz konusu olabilir. Yani, inanca ilişkin yaşam biçimine müdahale olmamalıdır.

Dondurulmuş bir inanç, esnekliği sıfır olan bir inançtır ki; kendisinden başkasına şans tanımaz. Bu tür yaklaşımlar tek tür aynılığı(tutarsızlıkları) anlatır. Oysa yaşam sürekli olarak değişmek ve değişimlere uyum sağlayabilmektir. Yaşam olmaz ise, inanç denen bir şey olmaz. İnanç yaşamları belirleyip yönlendiren değil, yaşayanların hizmetinde olması gerekendir. Yani, yaşamlar inancı önceler(!)

AŞIRILIKLAR.

Örselenmesin gül goncaları,

Solmasın renkleri yaşamın.

Adil olsun ki paylaşımlarımız;

Umutlar özlemli yarınlara varsın…

Bilinen bir genel kural var; “her aşırılığın altında bir zıtlık yatar.” Bazı çevreler, cumhuriyet kurulduğu gün ona karşı olma temelinde birleşmişlerdir. Karşı duruşlarını inanç kurumlarının kanatları altında ve alttan alta sürdürmüşlerdir. Cumhuriyet karşıtlığı temelinde Atatürk’ün toplumdaki çağdaş izlerini silmeğe çalışmaktadırlar. Bu karşıtlık özellikle yönetenlerin hoşgörüsü veya tepkisizliği ile birleşince halk, cumhuriyete ve Atatürk’e sahip çıkmaya başlamıştır. Milli bayramlar toplumun varoluş öyküsüdür ve millet olabilmek için kaçınılmaz olandır. Bizimki gibi bir varoluş öyküsü tarihte az rastlanır olanlardandır. Bu nedenle yetkili ve sorumlu olan kesimlerin yapmadıklarını, millet bilincine sahip olan insanlar görev olarak benimsemektedirler.

Ters tepen diğer şey ise; yaşamın her alanı dini kurum ve kurallarla kuşatılırken, inananların sayısının azalıyor olmasıdır. Özellikle imam hatipli çevrelerde deistlerin hızla çoğalması gözlemlenmektedir.

İnanç kişilerin özeline ilişkindir, birtakım yükleri azaltırken, bireylere yeni sorumluluklar yükler. Çözdüğü sorunlar yaşamın geliştirilmesine hizmet edecek sorunlardır. Sorusu olmayanların gerçeği az olur. Din mantık süzgecinden geçmeyen yanıtlarla olası soruların önünü keser. Oysa, yaşama ilişkin her soru değişime ve olumlu gelişmelere kapı aralar.

Gel fırsat varken kendi kurtuluşunu belirle.

Araştırmadan ve soruşturmadan biat etme!

Seni sömürenin çocuğu çocuğunu bekler,

Çektiğin yeter, çocuğunu bari feda etme!...