TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Aydın İl Temsilcisi Hasan Kuru tarafından yapılan açıklamada “Bilindiği üzere ülkemiz dünyanın en aktif dağ oluşum kuşağı olan ALP-HİMALAYA orojenik sistemi üzerinde bulunmaktadır. Bu durum, tarih boyunca ülkemizin bulunduğu coğrafyayı şekillendirmiş ve buna paralel olarak Anadolu toprakları içerisinde üç farklı ana diri fay sistemi gelişmiştir. Bu diri fay sistemleri üzerinde gerek tarihsel gerek aletsel dönemde yıkıcı depremler meydana gelmiş ve gelmeye de devam etmektedir. Deprem bir doğa olayıdır. Depremin afete dönüşmesi ise ancak insan varlığı ile mümkün olabilmektedir.” ifadeleri yer aldı.
“Kaybedecek zaman yoktur”
Kuru, açıklamasının devamında şunları kaydetti; “Dünyanın bilinçli ülkelerinde, depremin engellenemeyeceği ancak, depremle yaşamanın mümkün olduğu gerçeğinden hareketle bilimin ışığında önlemler alınmaya, mal ve can kayıplarını en aza indirmeye dönük çalışmalar tüm hızı ile devam etmektedir.
Güncel bilimsel gelişmeler 7 ve üzerinde büyük depremlere dayanacak bina tasarımlarını olanaklı kılarken, ülkemizde bu büyüklüğün çok daha altında gerçekleşen depremlerde mal ve can kayıplarının devam etmesi düşündürücüdür.
1999 Marmara depremi sonrası gelişen süreç, gerek yapının kendisinde, gerekse yapı-yer etkileşiminde geçmişten bugüne kadar yapılan yanlışların giderilmesi için dinamik bir döneme evrilse de, hemen her yıl, ülkenin değişik bölgelerinde gerçekleşen yeni depremlerde meydana gelen kayıplar, önümüzde hala alınması gereken uzun bir yol olduğunu göstermektedir; kaybedecek zaman yoktur.
“Yeni yerleşim alanlarının yaratılması son derece vahimdir”
Bilim insanları, Marmara denizinde meydana gelecek olası depremin ayak seslerinin artık duyulduğunu hemen her gün, gerek yazılı gerekse görsel medyada dile getirmektedir. Ne yazık ki, onbeş milyonu aşan İstanbul için vahim sonuçlara açık bu olası doğa kaynaklı afet için kullanılması gereken kamusal kaynaklar tüm uyarılara rağmen kentsel yenileme yerine, bu büyük metropol için başka vahim sonuçlar doğuracak çok başka “mega projelere” harcanmaktadır.
Diğer yandan,30 Ekim 2020 tarihinde Sisam açıklarında meydana gelen 6.6 (AFAD) büyüklüğündeki depremin,70 km. uzakta, Bayraklı baseninde 8 şiddetinde yıkıma neden olması, yerleşim yeri seçiminin hatalarını çok acı deneyimler ile bir kez daha gözler önüne sermiştir. Hal böyleyken, aynı bölgede hem de emsal artışı verilerek yeni yerleşim alanlarının yaratılması son derece vahimdir. Unutulmamalıdır ki, Bayraklı’da yıkıma neden olan depremin nedeni, İzmir’in kent sınırları içerisinden geçen diri faylardan herhangi biri değildir.
Ülkemizdeki bilim insanları tarafından halen devam eden Paleosismoloji çalışmalarında, deprem üretme potansiyeli taşıyan 485 adet diri fay olduğu belirlenmiştir. 24 kentimiz ve yüzlerce yerleşim merkezi bu fayların üzerinde veya yakınındadır. Yerleşim merkezlerinin bir çoğu, tarım alanlarına doğru genişlemesini sürdürürken öncelikli yerleşim alanlarının belirlenmesi amacı ile yapılması gereken İmar planına esas jeolojik jeoteknik etütler v mikrobölgeleme çalışmaları henüz tamamlanmamış ve/veya güncellenmemiştir.


Ülkemizde yapı güvenliği zemin ve temel etüt hizmetleri bakımından denetim dışıdır. Her ilin veya ilçenin kendi inisiyatifi ile geliştirdiği denetim mekanizmaları, bir süre sonra yasal altyapının olmaması nedeni ile çözülmekte, özellikle arazi çalışmaları denetim dışı kalmaktadır. Yapı denetim şirketleri içinde jeoloji mühendisliği meslek disiplininin kadrolu olarak yer almaması, denetim sisteminde büyük bir boşluk oluşturmaktadır. Tüm bunlar ortadayken, Jeoloji mühendisleri olarak diyoruz ki;
-Deprem ve doğa kaynaklı diğer afetlerde can ve mal kaybı bu ülkenin kaderi olmaktan acilen
çıkarılmalıdır,
-Ülke kaynakları, vakit kaybetmeden kentsel dönüşüm ve yenileme çalışmalarına aktarılmalıdır,
-Birçok ilimizin ve irili ufaklı yerleşim merkezinin üzerinde bulunduğu diri faylar, konusunda uzman jeoloji mühendisleri tarafından “paleosismoloji” çalışmaları ile araştırılmalı, imar planlarına işlenmeli ve “fay yasası” acilen çıkarılmalıdır.
-Tarım arazileri, sulak alanlar ve ovalar zorunlu haller dışında imar planları dışına alınarak nitelikleri korunmalı, öncelikli yerleşim alanları için “İmar Planına Esas Jeolojik-Jeoteknik Etütler” ve “Mikro Bölgeleme Etütleri” tamamlanmalı, var olanlar güncellenmelidir.
-Zemin ve temel etütlerinin denetimi için gerekli yasal altyapı tamamlanarak, jeoloji mühendislerinin “Yapı Denetim Sistemi” içerisinde kadrolu olarak yer alması sağlanmalıdır. Jeoloji Mühendisleri, sınırları yasalar ile çizilmiş “Yapı Denetim Sistemi”nin içinde yer almadığı sürece, Yapı güvenliği denetim dışı olmaya devam edecektir.” 
YAPILAR UZAYDA TASARLANIP UZAY ORTAMINDA İMAL EDİLMİYOR!
Kuru, açıklamasının sonunda Aydın ili geneliyle bilgilendirme yaptı. Kuru, yaptığı açıklamada “Doğa kaynaklı afetlerle mücadele de 1999 yılından beri  Jeoloji Mühendisliği disiplininin yok sayılması, göz ardı edilmesi ve/ veya etkisiz ve yetkisiz bırakılması akla ve bilimselliğe ihanettir. 
Ülkemizde yapı  ve ruhsat  kontrolü yapan belediyelerimizde ve yapı denetim firmalarında, jeoloji mühendislerinin görev alması gerekmesine rağmen böyle bir zorunluluk yoktur.
Uzmanlık alanlarımızdan birisi olan afetlerle mücadele konusu, seller, su baskınları ve depremler vb. afetleri kapsamaktadır. Olduğu zaman etkilerini en üst düzeyde yaşayarak gördüğümüz afet etkilerini azaltmak veya tamamıyla ortadan kaldırmak elimizdedir.
YAPI DENETİM FİRMALARINDA JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ASLİ DENETÇİ OLARAK GÖREV YAPMALIDIR.
Ülkemizde maalesef belediyelerimizde olduğu gibi yapı denetim firmalarımızda da denetçi jeoloji mühendisleri yoktur. İnşa edilen yapıların çoğunluğu zemin etütlerine uygun bir şekilde imal edilmemektedir. Yerbilimine uygun yapı imalinin etkin denetlenmediği hiçbir projenin gerçek anlamda afete dayanıklılığından söz edebilmek mümkün değildir. 
Aydın Valiliğimize ve Çevre Şehircilik Ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğüne teşekkür ediyoruz.
Türkiye’de ilk defa,  TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Aydın İl Temsilciliğinin girişimi ve çalışmaları sonucu ve kamu idaresinin inisiyatifiyle Aydın’da faaliyet gösteren yapı denetim firmalarında yılbaşından itibaren jeoloji mühendisleri hizmet vermektedirler.
Ülkemiz için ilk olması açısından önem arz eden bu uygulamanın bakanlık yönetmeliğine girerek uygulanması afet güvenliği için hayati önem arz etmektedir. Jeoloji mühendisleri afetlere karşı daha güvenli bir aydın kenti için hizmet ediyor.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Aydın İl Temsilciliği ve Aydın Büyükşehir Belediyesi afetler, çevresel etkiler, kuraklık ve yeraltı suyu konularında işbirliği protokolüyle ortak çalışmalar yürütüyor.
İnisiyatif alarak afetler, kuraklık, su, çevre kirliliği ve etki değerlendirmeleri hususunda meslek odamızla iş birliği protokolü yaparak hayata geçiren BŞB Başkanımız Özlem Çerçioğlu’na teşekkür ediyoruz.
Aydın kentimizde depremler başta olmak üzere kamu idaresi ve yerl idarelerimiz işbirliği yapmalıdır.
Önümüzdeki aylarda Valilik , BŞB, DSİ ve JMO Aydın  il Temsilciliği işbirliği ile paneller ve sempozyumlar düzenleyebilmek için çalışmalar yapıyoruz.
Ülkemizde olmasını beklediğimiz gibi güzel kentimiz Aydın’ımız içinde afetlerin etkilerinin en aza indirgendiği bir yaşam alanı ve gelecek için TMMOB jeoloji Mühendisleri Odası Aydın il temsilciliği var gücüyle  çalışmakta ve çalışmaya devam edeceklerdir. Bilimin ve aklın yaşamın her alanında hüküm sürmesi ve uygulama sahası bulması dileğiyle kamuoyuna saygılarımızla.”dedi. 
HABER: ELİF DİKBAŞ

29. Tarım Fuarı açıldı 29. Tarım Fuarı açıldı