Eskiden ordu aracılığıyla darbe yapılırdı. Egemen güçler, özellikle emekçilerin uyanışlarından, örgütlenmelerinden ve insanca yaşama hakkı talep etmelerinden korktukları için ordu aracılığıyla darbe yaparlardı. Şimdi artık ordusuzda ve hatta orduya karşıda darbe yapılabiliyor. Burada belirleyici olan sermayedir. Sermayenin farklı kesimleri (toplumda güç odağı olan kesimler), kendi aralarında tepiştikleri zaman darbeler yaşanmaktadır. Sonuçta darbe, ben yöneteyim çatışmasıdır. Bunun için sistemle bir sorunları yoktur. Su başlarını kim tutacak, paylaşımları kim belirleyecek ve paylaşımdan aslan payını kim alacak sorunudur. Zaten bunun için sınıf içi ve paylaşım temelli çıkar mücadelesidir. Egemen güçler darbeye karar verdiklerinde maşalarını bulur ve geçerli saydırdıkları gerekçelerde üretirler.

Darbelerimizle ilgili olarak yapmış olduğum araştırmada (DARBELERİMİZİN KÖKÜ DIŞARIDA) irdelediğim konu ve bulguları okurlarımla paylaşmak istiyorum. Bunun için bu çalışmamdan kısa bir bölüm alıyorum.

“Ordu ülkenin dış güvenliğinden olduğu kadar iç güvenliğinden de sorumludur. Darbeye gerekçe olarak iç güvenliği göstermekteler. Zaten sorumlu olduğu bir görevi yerine getirmek için darbe yapmanın ne anlamı var? Bunun için 11 Eylül’de olaylar var ama 12 Eylül’de yok! Acaba 11 Eylül’de görevlerini gerektiği gibi yapmadılar mı? Yapmadıysa neden yapmadı? Bunun için örgütlü toplumun yerle bir edilmesi mi gerekiyordu?

İç nedenlere baktığımızda sorunun bir iç güvenlik sorunu olmadığı kesin. Çünkü sorumlular, istedikleri an istedikleri gibi iç güvenliği sağlamışlardır (bunu kabul etmek oldukça güç, çünkü çözüm değil, sorunların ertelenmesi ya da yok sayılması var). Peki o zaman problem ne? Bu sorunun yanıtı,24 Ocak Kararlarının uygulanamayacağı gerçeği ile açıklanabilir. Çünkü, sadece bir karar var ortada. Bir kararın uygulanabilmesi için, öncelikle yasal dayanağının olması gerekir. Yasal dayanak yasama organınca yapılabilir.12 Eylül öncesinde bunun olma olasılığı zayıftı. Yine yasama organı eli ile gerçekleştirilecek olan; kararların uygulanması için kurumların ve kadroların olması gerekir. Kararların uygulanmasını engelleyen kurumların değiştirilmesi gerekir. Kararları uygulayacak kadrolar mutemet kişilerden oluşmalıdır. Sivil militaristler bu konuda yeterli güvenilirliğe sahip değildir. Çünkü sivil olmalarına karşın, sivil yönetime karşı olan kişilerdir. İşte bütün bunlar 12 Eylül öncesi var olan, Yasama organı eliyle istendik biçimde yapılamayacak olan şeylerdir. Yani mevcut yapıda kararların uygulanması olanaklı gözükmemektedir. İstenir kararların çıkarılmasına evet diyecek kukla bir meclise gerek vardır. Bu nedenlerden dolayı darbe yapılmalıdır. Ülkeyi yönetenleri sıraladığımızda üç adet sabit görmekteyiz; AP-CHP ve Ordu. Bunların iki tanesi açıkça ve üçüncüsü de utangaç biçimde evet diyor ise; egemenler açısından bir sorun kalmıyor demektir. Halk ise, kendisi için var olamadığı sürece, egemenler için ve onların istediği biçimde var olmaya devam edecektir... “12 Eylül Doğu illerinde aşiretlerin bekasını sağlamak, Akdeniz’de sahilleri yağmalatmak, İstanbul’da oligarklara sendikasız dikensiz gül bahçesi sunmak, Karadeniz’de de alivrecileri rahatlatmak için yapıldı.
70’li yılların yükselen halk muhalefeti Karadeniz’de Fatsa’dan bir güneş doğurmuştu.
Sanki Paris Komünü bu kez Fatsa’dan dünya halklarına göz kırpıyordu.
O yıllarda (kimilerine göre çalkantılı! O yıllarda) Fatsa’da, Çamaş’ta, Korgan’da, Aybastı’da, Akkuş’ta, Ulubey’de, Gölköy’de alivreciler kamu yararları adına men edilmişti.
Alivreciler tefeciler birer ikişer bölgeyi terk ediyorlardı.
Artık fındık fiyatları tespitinde üretici maliyetleri ve kâr marjları esas alınmaya başlamıştı.
Şapkayı 2. kez alıp kaçmadan evvel Demirel günde 20 kişinin hayatını kaybettiği Çorum’dan memnunken, adli cinayetlerin bile sona erdiği Fatsa ve çevresini işaret ederek, “Çorum’u bırakın Fatsa’ya bakın” deme cesaretini göstererek alivrecilerin dertlerine ortak oluyordu.
Geldiler tanklarıyla, toplarıyla geldiler

Halk önderi Terzi Fikri ve arkadaşlarının, emekçi halkın hayallerini yıktılar.
Alivreciler mi?

Onlar geri döndüler bölgeye.

Bu kez dönüşleri muhteşem(!) oldu.” (Mehmet Süha Alparslan-BİR GÜN.28.07.2009)

Darbeden sonra egemenler ve suç ortakları “Nerede kalmıştık?” diyerek yollarına devam ettiler. Olan ülkemize ve emekçi halkımıza oldu.